KİTABIN ADI Dudaktan Kalbe
KİTABIN YAZARI REŞAT NURİ GÜNTEKİN
YAYIN EVİ İNKILAP VE AKA YAYIN EVİ
SAYFA SAYISI 400
KİTABIN KONUSU:
Kitapta Kemalist olan Kenan’ın yaşadığı aşklar ve bu aşkların kendi iç dünyasında uyandırdığı bazı duygulardan bahsediliyor. Sadece Kenan’ın değil aşk yaşadığı bayanlardan da uzun uzun bahsediliyor. Aşkın kişilerin duygu ve düşüncelerinde ne kadar etkili olduğunu kendisine bu kitap ana fikir olarak almış.
KİTABIN ÖZETİ:
Kitabımızın kahramanı Kenan hayata tamamen bahtsız olarak başlayan ve çevresindeki birçok çocuktan farklı karaktere sahip bir şahsiyettir. Onun şanssızlığı annesinin; ailesinin bütün baskılarına karşın, etrafınca serseri olarak nitelendirilen bir adamla evlenmesiyle başlamıştır. Kenan’ın annesi tarafı aslında zengin olarak nitelendirilebilecek bir ailedir. Annesinin, babasıyla evlenmesinin ardından anne tarafı onu mal varlığından menetmiştir. Zaten bu durum da ilerde onara problem teşkil edecek bir durum olacaktır. Zaman ilerler ve Kenan’ın babası marifetini gösterir ve hapishaneye düşer. Artık Kenen ve ailesi tarafından dışlanmış olan annesi Melek Hanım yalnızlardır. Artık geçim sıkıntısı baş göstermiş daha doğrusu iyice artmış durumdadır. Yapacak bir şeyin kalmadığını anlayan annesi ailesinden yardım ister. Ancak ailesinin de durumu eskisi gibi pek parlak değildir. Lakin annesinin ağabeyi Saip Paşa’nın durumu iyi denilebilecek seviyededir. Ve ağabeyi onları yanına kabul eder. Âmâ bunun anlamı onları şefkatle değil bilakis kan bağından dolayı kabul etmiştir. Ona göre Kenan en geç üç seneye kadar babasıyla aynı akıbeti paylaşacaktır. Onu tamamen hor görmekte hatta zaman zaman hırsızlıkla itham etmektedir. Bu durum karşısında Kenan’ın annesi mecburiyetten başı önde acılı yüreği kor içinde her geçen gün daha da eriyip gitmektedir. Kenan bu süre zarfında da keman dersleri alıyordur. Elbette bu keman dersleri öylesine parasız bir kurstur ama bu basit kurs ondaki cevherin açığa çıkması için yeterli olacaktır. Dayısı her duruma olduğu gibi bu duruma da itiraz ederek ona mâni olmaya çalışır. Ama ondaki istek ve şevk onun geleceğin en başarılı vizörü yapacaktır. Dayısı onu kendince kurtarmak için İstanbul’a mühendis mektebine göndermeye karar verir ve biçare Kenan bu durum karşısında boynunu eğmekten öteye gidemez. Kenan Bozyaka’yı terk ederken bir de masumane çocukluk sevdasını, Leyla’yı bırakır.
Leyla onun için umutsuz bir sevdadır çünkü; Kenan’a göre onlar ayrı dünyaların insanları idiler. Zaten bu aşkı onu en az etkileyenlerden idi. Bozyaka’da yani dayısı ile oturduğu bu kasabada onunla arkadaşlık edenlerden birisi de Şem’i Dede idi. Gerçekten de dede denebilecek yaşta bir adamdı. Âmâ Kenan ile anlaşabilecek kadar da genç bir adamdır . Aslına bakılırsa Kenan öyle deli dolu bir delikanlı değildi.
Zaman akıp gitmiş Kenan mektebi bitirmiş ve İstanbul’da kendisine bir ev tutmuştur. Artık İzmir’e de gitmek istemektedir. Zaten annesi Melek Hanım kızını evlendirmiş onların yanına gitmiştir. Bir süre sonra Kenan annesine Avrupa’ya bi arkadaşının yanına gideceğini söyler ve annesi Kenan’a tek mal varlığı olan Kemeraltı’ndaki dükkanlarını satarak para verir.Kenan Avrupa’dan dayısının tahmini üzere kısa süre sonra değil uzunca bir sürenin ardından ve dünyanın en saygın kemanistlerinden birisi olarak döner. Artık dayısı onu yerlere göklere sığdıramamaktadır. Ve Kenan Avrupa’dan döner dönmez onu yanına çağırır. Artık o kötü, buhranlı donem sona ermiştir artık Bozyaka’nın iftihar ettiği bir genç olmuştur. Artık yeni aşkların zamanı gelmiştir. Cavidan isminde komşuları Mimur Bey’in sayesinde tanıştıkları bir kız vardır. Cavidan bir prensestir ama Kenan da artık dünyaca ünlü bir sanatçıdır yani birbirlerine uygundurlar. Bu sırada Kenan, Nimet Hanım ıle tanışır ve zamanla bu olay aşka dönüşür. Kenan bu durumdan hem memnun hemde bi o kadar rahatsızdır, zira artık o Cavidan ile nişanlı sayılmaktadırlar. Buluşmalarında Hikmet Hanım yanında sürekli olarak bi kız çocuğuyla gelmektedir. Kenan bu durumdan rahatsızlık duymakta ancak Hikmet Hanıma göre ise bu kız buluşmaları için bir araçtır. Çünkü dışarıdan tepki çekmemeleri gerekmektedir. Zira Nimet Hanım evlidir. Bu çocuğun adı Lamia’dır.Bu kız çocuğuna Kınalı Yapıncak demektedirler. Lamia onların aralarındaki aşktan haberdardır ancak onlara dahi bu durumu belli etmemektedir. Sarı saçlı bu güzel kız akrabalarının yanında, onların çocuklarına dadılık yaparak hayatını geçiren ve ailesini kaybetmiştir. Bunları öğrenen Kenan artık bu kıza acımaya başlamıştır. İleride bütün kalbiyle bağlanacağı kıza o zamanlarda böylesine bir duygu beslemektedir. Tabiki Kenan’la Kınalı yapıncağın Nimet Ablasının arasındaki aşkta son bulur . Bu dönem zarfında Lamia ile Kenan arasında da bir yakınlaşma başlamıştır. Musiki hastası ve her denileni koşulsuz kabul eden bu kız ile bizim çapkın ve kendi iç dünyasında boğuşup, neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlamaya çalışan kemanistimiz arasında bir aşk başlamıştır. Bu aşkın bir meyvesi olaraktan bir çocuk olmuştur, yalnız Lamia’dan başka kimse bu çocuğun kinden olduğunu bilmemektedir. Kenan bu sürede evlenmiş ve Cavidan ile yaşamaya başlamıştır. Kenan Lamia kadar Cavidan’ı da seviyor ve onun aşkına saygı göstermektedir. Bu çocuk olayı ortalığı karıştırır. Yanında kaldığı akrabaları onu Kütahya’ya gönderir. Orada akrabalarının yanında kalır. Ancak o artık lekeli sayılmaktadır. Evde de genç kızı aksilikler bırakmamaktadır. Eniştesi Rasih Bey ve karısı Mahmure’nin iyiliği ve onların saadeti için Mahmure’nin sevdalısını kendi sevdalısı gibi gösterir. Artık o gerçekten de lekelidir. Her şey burada bitmez, Rasih Bey Lamia’ya göz koyar. Evde kimsenin olmadığı bir gün üzerine atlayan eniştesini öldürür. Ancak ceza almaz. Artık o evde de kalamayacağı için akrabaları onu İmam Hakkı Efendi’nin yanına verirler. Bu arada bazı kısmetleri de çıkmaya başlamıştır ve Kütahya’ya gelirken trende gördüğü ve daha sonra karşı komşuları olan Binbaşı Kemal ile evlenir. Tabiki Lamia halen ilk aşkı Kenan’ı sevmektedir lakin bu durumlara dayanamamıştır. Kemal Beyle mutlu günler geçiren Lamia’nın mutlu hayatı, Kemal Bey’in İstanbul’dan gelen akrabası ve Kenan’ın arkadaşı olduğunu öğrendiği Vedat’la yeniden bozulur. Çünkü adları aşığa çıkar. Bu durumda Kemal Bey, Lamia’yı boşar.
Bu arada Kenan ile Cavidan’ın evlilikleri devam etmektedir. Ancak Kenan, Kınalı Yapıncağını unutamamaktadır ve aralarındaki evlilik bir gün Lamia’yı, Vedat’ın muayenehanesinde görünce sona erer. Bu arada Kenan annesini de kaybetmiştir. Artık eser veremeyecek kadar hayattan sıkılmıştır. Bu buhranın içinden onu yine kurtaracak olanı Lamia olarak görür. Ancak Lamia artık eskisi gibi değildir da hayattan sıkılmıştır, tek tutunacağı dalı çocuğu Mebrure kalmıştır. Artık hiçbir şey eskisi gibi değildir ve olmayacaktır da. Kenan’ın dediği gibi onlar için artık ’günlerin güneşi gibi gecenin mehtabı da sönük, cansız, yürek üzücü…’.
KİTABIN ANA FİKRİ:
Kitapta aşkın insan üzerindeki etkisinin ne kadar büyük olduğunu ve bazen insanın başına neler açabileceği üzerinde durulmuş. Kitabın ana fikrini bu olgu oluşturuyor.
OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
KENAN: Hayata şanssız başlamış ama çalışma hırsıyla yükselmiş bir şahsiyettir. En önemli özelliği duygusal oluşu. Annesine çok bağlı, onun ölümü onu çok yıpratıyor.
LAMİA: Bizim Kınalı yapıncağımız hayattan çok çekmiş ama dayanmasını bilmiş ve fedakarlığın timsali olmuştur da aşkı gibi duygusaldır. Musikiye düşkünlüğü ile tanımlanabilir.
CAVİDAN: Cavidan her şeyden önce bir prensestir. Duygu ve düşünceleri de bu ölçü de büyüktür. Kenan’ı sevmektedir ama evliliklerini devam ettirememiştir. Soğukkanlı olarak tanımlanabilir.
SAİP PAŞA: Hayatında en önemli gördüğü olgu belediye reisliği. Sakatlandıktan sonra o işi de bırakmak zorunda kalır. Kenan’a olan düşkünlüğü o meşhur olduktan sonra artmıştır. Katı gibi görünen ama aslında öyle olmayan birisidir.
BİNBAŞI KEMAL BEY: Genel karakteri iyi birisidir. Lamia’yı sevmiştir ama Vedat olayı ondaki sevgiyi bitirmeye yetmiştir.
NİMET HANIM: Evli olmasına rağmen Kenan ile bir aşk yaşamıştır. Onun bu aşk için Lamia’yı kullanması ise olumsuz bir davranış olarak değerlendirilebilir.
VEDAT: Hayata komik yönleriyle bakmasını seven ve olayları içine atmayan iyi niyetli bir karakterdir. Lamia’nın başına gelenlerden kendisini sorumlu tutmuştur.
KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:
Ünlü yazarlarımızdan Reşat Nuri Güntekin 26 Kasım 1889 yılında İstanbul’da doğdu ve babası Doktor Nuri Bey’dir. Önce Çanakkale İdadisinde okuyan Güntekin daha sonra İzmir’de Fransız Frerler mektebine devam etti.
Reşat Nuri, 1912 yılında İstanbul Darülfünunu Edebiyat Şubesini bitirdikten sonra liselerde edebiyat, Fransızca ve felsefe okuttu. 1931 ve 1943 yılları arasında Millî Eğitim Bakanlığı müfettişi olarak Anadolu’nun çeşitli yerlerini görme fırsatı buldu.
1939 ve 1943 yılları döneminde Çanakkale milletvekilliği yaptıktan sonra 1947’de başmüfettişlik ve 1954’te Paris kültür ataşeliği (1954) yaptı.
Reşat Nuri Güntekin, hikâye, roman, gezi notları, oyun, mizah yazıları ve çeşitli konularda makaleler yazdı. İlk eseri olan “Eski Ahbab” adlı hikayesi, 1917 yılında Diken dergisinde çıktı ve sonradan kitap olarak basıldı.
Bir dönem Zaman gazetesine Temaşa Haftaları başlığı ile tiyatro eleştirileri yazdı çeşitli takma isimlerle (Şair, Nedim, Büyük Mecmua, İnci dergilerinde Hayreddin Rüşdi, Sermed Ferid, Mehmed Ferid) hikayeler yayınladı. Reşat Nuri’nin bazı mizah dergilerinde farklı takma isimler kullandığı da görülmüştür. Ayrıca “Harabelerin Çiçeği” adlı eserini yine zaman gazetesinde Cemil Nimet adıyla yayınladı. Cumhuriyet’in yeni kurulduğu 1923-1924 yıllarında arkadaşlarıyla birlikte Kelebek isimli haftalık bir mizah dergisi çıkardılar.
Reşat Nuri Güntekin, o zamanlar kendisine büyük ün kazandıran, bugün de çok iyi bilinen ve sevilen “Çalıkuşu” adlı romanını 1922 yılında yayınladı. Bu eser TRT televizyonu tarafından dizi haline getirildi ve büyük kitlelerce seyredildi ve sevildi. Yayınlandığı dönemde küçük yaşıma rağmen çok sevdiğim bu diziyi kaçırmazdım ve büyüklerim, olmayan ön dişlerim yüzünden “Çalıkuşu” dediğim için benimle şakalaşırlardı. Reşat Nuri’nin eserlerinde toplumsal olayların ve aşkın iç içe olduğunu görüyoruz. Kahramanları gerçek hayattan kopuk değillerdir. Kitabın kahramanının yaşadığı olayları ve duyguları, işini ve burada yaşadıklarını göz ardı etmeden yazar. Romanlarını kesinlikle samimi, sürükleyici ve çok güzel bir Türkçe ile kaleme almıştır. Reşat Nuri’nin eğlendirici mizahi öyküleri de vardır.
Reşat Nuri Güntekin’in oyunlarından Yaprak Dökümü ‘de televizyona uyarlandığından yeni nesil hariç kimsenin yabancısı olmadığı bir eserdir. Burada da aşklar, entrikalar, mutluluklar ve gözyaşlarıyla dolu hayat yaşayan bir aile anlatılmıştır.
Reşat Nuri Güntekin, Batılı bazı yazarlarından romanlar, hikayeler çevirmiş, oyunlar uyarlamıştır. Akciğer kanserinden tedavi olmak için gittiği Londra’da ölmüş (Aralık, 1956) ve cenazesi İstanbul’a getirilerek, Karacaahmet Mezarlığında defnedilmiştir.
Reşat Nuri Güntekin’in Eserleri
Roman:
- Harabelerin Çiçeği (1918)
- Gizli El (1920)
- Çalıkuşu (1922)
- Dudaktan Kalbe (1923)
- Damga (1924)
- Akşam Güneşi (1926)
- Bir Kadın Düşmanı (1927)
- Yeşil Gece (1928)
- Acımak (1928)
- Yaprak Dökümü (1930)
- Kızılcık Dalları (1932)
- Gökyüzü (1935)
- Eski Hastalık (1938)
- Ateş Gecesi (1942)
- Değirmen, Miskinler Tekkesi (1946)
- Ripka İfşa Ediyor (1949)
- Kavak Yelleri (1950)
- Kan Davası (1955)
- Boyunduruk (1960)
- Son Sığınak (1961)
Hikaye:
- Gençlik ve Güzellik (1917)
- Recm (1919)
- Roçild (1919)
- Eski Ahbab (1918)
- Sönmüş Yıldızlar (1918)
- Tanrı Misafiri (1927)
- Leyla ile Mecnun (1928)
- Olağan işler (1930)
Tiyatro:
- Gönül veya İnhidam (1916)
- Babur Şah’ın Seccadesi (1919)
- Hançer (1920)
- Asker Dönüşü (1921)
- Eski Rüya (1922)
- Yaprak Dökümü (1923)
- Kır Çiçeği (1924)
- Ümidin Güneşi (1924)
- Gazeteci Düşmanı (1928)
- Şemsiye Hırsızı (1928)
- Bir Köy Hocası (1928)
- Bir Kır Eğlencesi (1931)
- Felaket Karşısında (1931)
- Gözdağı (1931)
- Eski Borç (1931)
- Ümidin Mektebinde (1931)
- İstiklal (1933)
- Vergi Hırsızı (1933)
- Bir Yağmur Gecesi (1941)
- Yol Geçen Hanı (1944)
- Ağlayan Kız (1946)
- Eski Şarkı (1951)
- Hülleci (1953)
- Tanrı Dağı Ziyareti (1954)
- Balıkesir Muhasebecisi (1955)
- Bu Gece Başka Gece (1956)
Diğer Eserleri:
- Anadolu Notları (2Cilt, 1936-1966)
- Fransız Edebiyatı Antolojisi (3 cilt, 1929-1931)
- Üç Asırlık Fransız Edebiyatı (3 cilt, 1932)