Tarih İçinde Türk Edebiyatı Konu Anlatımı
TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ
1) İSLAMİYETTEN ÖNCEKİ TÜRK EDEBİYATI (… – 11.yüzyıl)
a) Sözlü Edebiyat
b) Yazılı Edebiyat
2) İSLAMİYETİN KABULÜNDEN SONRAKİ TÜRK EDEBİYATI (11.yüzyıl – 19.yüzyıl)
a) Divan Edebiyatı
b) Halk Edebiyatı
- Anonim Türk Halk Edebiyatı
- Dini-Tasavvufi Türk Halk Edebiyatı
- Âşık Tarzı Türk Halk Edebiyatı
3) BATI ETKİSİNDEKİ TÜRK EDEBİYATI (1860 – …)
- Tanzimat Edebiyatı (1860-1896)
- Servet-i Fünun Edebiyatı (1896-1901)
- Fecr-i Ati Edebiyatı (1909-1912)
- Milli Edebiyat (1911-1923)
- Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı (1923 – …)
CUMHURİYET DÖNEMİ EDEBÎ TOPLULUKLAR
- Beş Hececiler
- Yedi Meşaleciler
- Garipçiler (Birinci Yeniciler)
- İkinci Yeniciler
- Toplumcu Gerçekçiler
- Maviciler
- Hisarcılar
İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK EDEBİYATI
Bilinmeyen bir tarihte başlamıştır. İslamiyet’in kabulüne kadar devam ede gelmiştir. Atlı- göçebe kültürünün izlerini taşımaktadır. Ölüm, yiğitlik, savaş, aşk konuları en çok işlenen konular olarak göze çarpmaktadır. İki koldan gelişmiştir.
A) SÖZLÜ EDEBİYAT
- Şaman, kam, baksı, ozan adı verilen sanatçılar tarafından icra edilmiştir. Bu sanatçılar “kopuz”adı verilen bir saz aleti kullanırlardı.
- Doğuşu her ne kadar dini törenlere dayansa da zamanla din dışı konular da gelişmiştir.
- Hece ölçüsü kullanılmıştır.
- Aşk, doğa, ölüm konuları sık işlenmiştir.
- Anomin özellik taşımaktadır.
- Yarım kafiye kullanılmıştır.
- Koşuk, sav, sagu, destan başlıca ürünleri sayılır.
Koşuk: Kopuz eşliğinde “sığır” denilen sürek avlarında söylenen lirik şiirlerdir. Günümüzdeki “koşma“ların ilk versiyonu sayılırlar. Kafiye şeması “aaab, cccb, dddb” şeklindedir.
Sagu: Yuğ adı verilen ölü törenlerinde ölümün acısının hafifletmek amacıyla söylenen günümüz “ağıt“larının ilk versiyonuna denir. Hece ölçüsünün 7’li-8’li parçaları sıkça kullanılmıştır. Bilinen en eski sagu, “Alp er Tunga”sagusudur.
Sav: Atasözü demektir. Atasözlerimiz ilk defa “Divan-ı Lugati’t Türk“kitabında bir araya getirilmiştir.
Destan: Toplumu derinden etkileyen savaş, kıtlık, afet vb. olayların olağanüstülüklerle bezendirilerek anlatıldığı manzum (bazen nazım- nesir karışık) uzun hikâyelere denir.
Destanlar “Doğal-Yapay Destan” olmak üzere ikiye ayrılır.
1) DOĞAL DESTANLAR
Gerçekte var olan herhangi bir olayın milletin dilinde yüzyıllar süren bir anlatımdan sonra bir ozan tarafından kaleme alınması sonucu oluşan destanlara “doğal destan” denir.
Dünyadaki en önemli doğal destanlar:
- Kalevala – Finlandiya
- Mahabharata – Hint
- Ramayana – Hint
- Chanson de Roland – Fransız
- Nibelungen – Alman
- İgor – Rus
- Beowulf – İngiliz
- İliada – Yunan
- Odysseia – Yunan
- Şehname – İran
- Gılgamış – Sümer
- Oğuz Kağan – Türk
- Ergenekon – Türk
- Manas – Kırgız
2) YAPAY DESTANLAR
Herhangi bir olaydan yola çıkarak bir ozanın destan kurallarına riayet edip oluşturduğu şiirlere denir.
- Kayıp Cennet (Milton– İngiliz Edebiyatı): İnsanın cennetten kovuluşu ve Tanrı’nın şeytanla mücadelesini anlatır.
- Kurtarılmış Kudüs (Tasso– İtalyan Edebiyatı): I. Haçlı seferinde Kudüs’ün alınışı anlatılır.)
- İlahi Komedya (Dante– İtalyan Edebiyatı): Öteki dünyaya Dante’nin yaptığı 7 günlük gezi anlatılır.
- Çılgın Orlando (Ludovico Ariosto– İtalyan Edebiyatı): Bu destanda Charlemagne döneminde Hıristiyanlar ile Müslümanlar arasında geçen savaşlar anlatılmıştır.
- Üç Şehitler Destanı (Fazıl Hüsnü Dağlarca): Kurtuluş Savaşı’ndan bazı kesitler anlatılır.
- Çanakkale Şehitlerine (Mehmet Akif):Kurtuluş Savaşı’ndan bazı kesitler anlatılır.
TÜRK DESTANLARI
Türk Destanlarının Özellikleri:
- Çoğunlukla manzumdurlar (şiir şeklinde).
- Anonimdirler.
- Oluştukları dönemlerin özelliklerini taşımaktadırlar.
- Olağanüstü özellikleri çokça bulunmaktadır.
- Çok sonra yazıya geçirilmişlerdir.
Saka Türklerinin Destanları
- Alp Er Tunga Destanı: Türk-İran savaşlarıyla Alp Er Tunga’nın yiğitliklerinin anlatıldığı destanlardır.
- Şu Destanı: İskender ile Türkler arasındaki savaşların ve Hükümdar Şu’nun destanıdır.
Hun Türklerinin Destanları
- Oğuz Kağan Destanı: Hun Hükümdarı Mete’nin yiğitliklerini, ülkesini genişletip oğulları arasında nasıl bölüştürdüğünü anlatan destandır.
Göktürk Destanları
- Bozkurt Destanı: Savaşta yaralanan bir Türk’ün, dişi bir kurt tarafından kurtarılmasını, korunmasını ve Türklerin sözü edilen kurtla bu Türk’ten çoğaldığı anlatılır.
- Ergenekon Destanı: Bir yenilgi sonunda Ergenekon’a çekilen Türklerin orada çoğalıp, bir demir dağı erittikten sonra öçlerini alışlarını anlatan destandır.
Uygur Türklerinin Destanları
- Türeyiş Destanı: Uygur hakanının, üç kızını insanoğluyla evlendirmeyi uygun bulmayarak tanrıya, kızlarıyla evlenmesi ve Uygur Türklerinin bu evlenmeden çoğaldığı anlatılır.
- Göç Destanı: Türklerin, Kutsal taşı Çinlilere vermeleri üzerine, tanrı tarafından cezalandırılmaları kuraklığın başlaması nedeniyle de göç etmeleri anlatılır.
- Türk Destanları
- Dünya Destanları
- Destan Dönemi Türk Edebiyatı
- Yapma (Yapay) Destan ve Doğal Destan Nedir? Özellikleri Nelerdir?
B) YAZILI EDEBİYAT
- Yazılı edebiyat dönemi, Türklerin GÖKTÜRK alfabesini kullanmasıyla başlayan dönemdir. Daha eskilere ait maalesef herhangi bir eserimiz yoktur. Tarihi bilinen en eski yazıtımız (mezar taşı): Çoyren (687-692)dir.
- Tarihimizin ve dilimizin ilk en önemli belgeleri Göktürk Yazıtları (Orhun Kitabeleri)dir.
- Doğu Göktürklerine aittirler.
- 725, 732, 735 yıllarında dikilmişlerdir.
- Vezir Tonyukuk, Bilge Kağan, Kültigin adına dikilmişlerdir.
- Yollug Tigin adlı bir yazara yazdırmıştır.
- Öz Türkçe ile yazılmıştır.
- Türk hakanlarının Göktürkleri nasıl birleştirdiklerini, devleti nasıl idare ettiklerini, gelecek kuşakların ne yapmaları gerektiğini anlatan bir nutuk (söylev)tur.
- Aslında birer mezar taşı olarak tasarlanmışlardır.
- Taşların üç tarafı Göktürk alfabesiyle bir tarafı da Çince yazılmıştır.
- Eserler şu an Moğolistan sınırları içindedir.
- 1900′ lü yılların başında Strahlanberk tarafından bulunmuş, Danimarkalı Wilhelm Thomsen tarafından okunmuşlardır.
Yazılı Dönem Ürünleri (Orhun Yazıtları ve Uygur Metinleri)
Orhun (Göktürk, Köktürk) Yazıtları (Abideleri, Anıtları)
Çinlilere karşı bağımsızlık savaşı yapan, Türk bütünlüğünü yeniden kurmak için içte ve dışta savaşan Göktürklerin hikayesi anlatılır bu yazıtlarda. Bu abideler 38 harfli olan Göktürk alfabesiyle yazılmıştır. Bunlardan en önemli olanları 3 tanedir.
1. Vezir Tonyukuk Yazıtı (725): Dört bakana vezirlik etmiş olan Tonyukuk tarafından yazılmıştır. Daha çok Çinlilerle yapılan savaşlar anlatılmaktadır.
2. Kül Tiğin Yazıtı (732): Göktürk hakanı Bilge Kağan’ın kardeşi Kül Tiğin’in ölümü üzerine Bilge Kağan tarafından dikilmiştir.
3. Bilge Kağan Yazıtı (735): Göktürk hakanı Bilge Kağan’ın ölümünden sonra oğlu Tenri Kağan tarafından diktirilmiştir. Yazıt, Bilge Kağan’ın yeğeni Yollug Tigin tarafından yazılmıştır.
Son iki yazıt daha çok dönemin olaylarından, törelerden ve Bilge Kağan’ın ulusuna dilediği iyi dileklerden söz eder.
Uygur Dönemi Eserleri / Uygur Metinleri
Göktürk devletinin yıkılmasından sonra kurulan uygur hanlıklarından kalma eserlerdir. Daha çok Buddha ve Mani dininin esaslarını anlatan metinlerdir. Bunlar turfan yöresinde yapılan kazılarda ortaya çıkarılmıştır.
Uygurların kâğıda kitap basma tekniğini bildikleri anlaşılmaktadır. Dönemden kalma birçok hikâyenin yanında “kökünç” denilen bir ilkel tiyatro eserleri de vardır. Uygurlar bu eserleri 14 harfli uygur alfabesiyle yazmışlardır.
Sekiz Yükmek (Sekiz Yığın): Çinceden çevrilen Sekiz Yükmek’te Burkancılığa ait dinî- ahlâki inanışlar ve bazı pratik bilgiler vardır. Uygurlar arasında çok yayılan bu eser; kısa cümleleriyle, içten anlatımı ve zengin söz varlığıyla dikkati çeker.
Altun Yaruk (Altın Işık): Burkancılığın temellerini, felsefesini ve Buda’nın menkıbelerini içerir. Bunlardan en meşhurları “Şehzade ile Aç Pars Hikâyesi” (Açlıktan ölmek üzere olan parsı kurtarmak için kendini feda eden şehzadenin hikâyesi), Dantipali Beğ Hikâyesi (Emrindeki geyikleri kurtarmak için kendini feda eden geyikler beğini Dantipali Beğ öldürür ve korkunç alevler de Dantipali Beğ’i yutar) ve Çaştani Beğ Hikâyesi (Ülkesindeki insanlara hastalık ve bela getiren şeytanlarla Çaştani Beğ’in mücadelesidir.)
Irk Bitig (Fal Kitabı): Göktürk yazısıyla yazılmış bir fal kitabıdır. Her biri ayrı fal olarak yazılan 65 paragraftan oluşur. Çeşitli inanışlar ve masal unsurlarının bulunduğu kitapta günlük dile ait pek çok kelime de vardır.
Kalyanamkara ve Papamkara Hikâyesi (İyi Düşünceli Şehzade ile Kötü Düşünceli Şehzade): Burkancılığa ait bir menkıbenin hikâyesidir. İyi düşünceli şehzadenin bütün canlılara yardım etmek ve canlıların birbirlerini öldürmelerini engellemek için bir mücevheri elde etmek üzere yaptığı maceralı yolculuk anlatılır.
Edebiyat-Tarih İlişkisi
Milletler uzun tarihleri boyunca edebiyatla ilgili sayısız eserler meydana getirirler. Edebiyat, bir milletin hayat damarıdır. Edebiyat eserleri olmayan milletler uygarlaşamaz, tarih sahnesinden silinirler. İşte edebiyat tarihi, bir ulusun yüzyıllarca meydana getirdiği edebi eserleri inceleyerek geçirdiği dönemleri kronolojik bir sıra içinde inceleyen bilim dalıdır.
Edebiyat tarihi, edebi eserlerle o eserleri yaratanları sosyal çevresiyle beraber inceler. Böylece atalarımızın duygu, düşünce ve sanat anlayışları hakkında bize bilgi aktarır. Bir başka deyişle edebiyat tarihi bir toplumun edebiyatının işlediği yolu ve geçirdiği dönemleri anlatan, edebiyat hayatını bütün olarak değerlendiren bir bilim dalıdır.
Edebiyat tarihi aracılığıyla değişik çağlardaki kültür birikimimizi tanırız. Toplumların düşünce yapılarını, dünya görüşlerini öğreniriz. Bütün bu bilgiler bir edebiyat eserinin değerlendirilmesinde bize yol gösterir.
Ülkemizde Batılı anlamda edebiyat tarihi çalışmaları Tanzimat döneminde başlar. Bu alandaki ilk kapsamlı çalışma Fuat Köprülü’nün 1928 yılında yayımladığı “Edebiyat Tarihi” adlı eserdir. Ayrıca Ahmet Hamdi Tanpınar, Agâh Sırrı Levent, Nihat Sami Banarlı, Vasfi Mahir Kocatürk bu konuda önemli araştırmalar yapmışlardır.
Tarih, geçmiş dönemlerdeki olayları, savaşları, uygarlıkları belgelere dayanarak, yer ve zaman göstererek inceleyen bilim dalıdır. Edebiyat tarihi ise geçmiş dönemlerde yazılmış eserleri inceler, onlardan sonuçlar çıkarır. Tarihin incelediği olay sona ermiştir, ancak edebiyat tarihinin incelediği eserin etkisi sanatın çağlara meydan okuyan gücü ile hala sürmektedir.
Bir başka deyişle edebiyat tarihi ulusumuzun başlangıcından günümüze kadar üretilen edebi eserleri tarihsel gelişim çizgisi içerisinde incelerken, o dönemin kültür ve sanat anlayışına bağlı kalır. Kişisel zevk ve heyecanını bir ölçüt olarak ele almaz. Örnek vermek gerekirse Abdülhak Şinasi Hisar’ın “Fehim Bey ve Biz” adlı romanının kahramanı Fehim Bey’i incelerken Cumhuriyet döneminin sanat anlayışı her zaman göz önünde bulundurulmalıdır.
Türk Edebiyatının Dönemlere Ayrılmasındaki Ölçütler
Toplumun yaşadığı coğrafi çevre, toplum hayatında meydana gelen siyasal ve toplumsal gelişmeler edebiyatı doğrudan ilgilendirir.
Savaşlar, göçler, din ve medeniyet değişiklikleri edebiyata farklı biçimlerde yansır. Bazen bunlar mevcut edebiyatın içeriğini ve özelliğini değiştirebilir. Bunun sonucunda edebiyat tarihinde dönemler meydana gelir.
Türk edebiyatı, başlangıçtan günümüze kadar üç farklı medeniyetin (Göçebelik, İslamiyet, Batı) etkisinde gelişmiştir.
Türk edebiyatında; İslamiyet öncesinde (destan döneminde) kavmi özellikler, İslamiyet etkisindeki (dini) dönemde dinin, Batı uygarlığı etkisindeki (modern) dönemde akıl ve mantığın etkisi çoktur.
Türk edebiyatının dönemlere ayrılmasında kullanılan ölçütler şunlardır:
- Din değişikliği,
- Lehçe ve şive farklılıkları,
- Kültürel değişim,
- Coğrafi değişim
- Din Değişikliği
İslamiyet’in kabul edilmesinden önce de Türklerin birkaç defa din değiştirdiğini biliyoruz, önce büyü ve sihre dayalı Şamanizm inancına mensup olan bazı Türk boyları daha sonra Mani ve Budha (Buda) dinlerine girmişlerdir. Şüphesiz bu değişiklik edebi eserler üzerinde de tesirini gösterir. Nitekim Göktürk Kitabelerinde ve eski Türk destanlarında bir Gök Tanrı’dan bahsedilirken Mani ve Budha dinleriyle ilgili metinlerde daha farklı bir inanç sisteminin övgüsü yapılmaktadır.
Edebiyatımızda asıl köklü değişiklik 10. yüzyıldan itibaren İslamiyet’in kabul edilmesiyle kendini göstermiştir. Başta Karahanlı Devleti olmak üzere Gazneliler, Harzemşahlar ve Selçuklular bünyesinde yeni ve güçlü bir edebiyatın başladığı görülür. Bu değişiklik sadece edebiyatla sınırlı kalmamış; resim, minyatür, ağaç işlemeciliği ve mimaride de kendini göstermiştir. Hatta hat sanatı gibi yeni bir sanatın da başlangıcı olmuştur.
- ve XII. yüzyıllarda Müslüman Araplar ve İranlılarla iyi ilişkiler kuran Müslüman Türkler, artık İslam medeniyeti dairesinde yer alacaklardır. Edebi, kültürel ve siyasi alanlarda karşılıklı etkileşime ve İslam’ı inanca bağlı olarak yeni dünya görüşünün ifadesi olan bir edebiyat başlamıştır. Bu edebiyat gelişerek Tanzimat dönemine kadar devam etmiştir. Bu, şekil, muhteva ve gaye değişikliğini dikkate alarak, edebiyatımızın X. yüzyılda öncesini ve sonrasını kendi ölçüleri içinde inceliyoruz.
- Lehçe ve Şive Farklılıkları
Asya’nın ve Avrupa’nın çeşitli bölgelerinde başlayıp gelişen Türk edebiyatlarını birbirinden ayıran yalnızca şekil, muhteva ve gaye farklılığı değildir, önemli bir faktör daha vardır ki, bu da edebi eserin asıl malzemesi olan dilde ortaya çıkmaktadır. Bu farklılıklara lehçe veya şive farklılığı denir.
Bir dilin bilinemeyen bir dönemde ayrılan kollarına lehçe denir. Türkçenin Yakutça ve Çuvaşça olmak üzere iki lehçesi vardır. Yakut ve Çuvaş Türkçeleriyle, Türkiye Türkçesi arasında büyük ses, kelime ve şekil farklılıkları mevcuttur.
Bir dilin takip edilebilen tarihi seyri içinde ayrılan kollarına ise şive denir. Türkçenin tarihi gelişimi tam olarak 8. yüzyıldan itibaren takip edilebilmektedir. Bu nedenle elimizde bulunan ilk yazılı örnekler (Orhun Kitabeleri) esas alınmıştır. Bu eserler Göktürk alfabesiyle yazılmış olup, Eserlerin dili ise Göktürkçe (Köktürkçe)dir. Şiveler arasındaki ayrılıklar, kelimelerin yapı, çekim ve fonetik (ses) özellikleriyle ilgili farklılıklardan kaynaklanmaktadır. Bu farklılıklar dikkate alınarak Türkçenin birkaç çeşit tasnifi (sınıflandırılması) yapılmıştır.
Çağdaş Türk edebiyatlarını; Azerbaycan Türk edebiyatı, Kırgızistan Türk edebiyatı, Kazak Türkleri edebiyatı, Özbekistan Türk edebiyatı şeklinde birbirinden ayırırken kullanılan kıstas, bu edebiyatların farklı coğrafyalarda oluşan değişik şivelere ait olmalarıdır.
- Kültürel Değişim
Kültür, bir milletin dil, din, duygu, düşünce ve yaşayış tarzındaki bütünlüktür. Bunlarda başlayan değişme, kültürel farklılaşmayı ortaya çıkarır. Türkler, İslamiyet öncesinde atlı-göçebe hayat tarzını sürdürmekteydiler. Bu hayat tarzı, yerleşik hayata geçişle birlikte terk edilirken, ‘bozkır kültürü’ olarak adlandırdığımız bu kültür de yavaş yavaş terk edilmiştir. İslamiyet’i kabul eden Türkler, bu dini inancın kabullerine ters düşmeyen bazı geleneklerini de sürdürmüşlerdir.
Uzun bir dönemde değişime uğramayan Türk – İslam kültürü, etkisini edebi alanda da göstermiştir, İslamiyet’in kabulünden Tanzimat dönemine kadarki Türk edebiyatında dini muhteva her zaman ağırlıklı olmuştur. Tanzimat döneminde ise, edebi eserlerin şeklinde ve muhtevasında büyük değişmeler olmuştur. Gerek Tanzimat Fermanında (1839), gerekse onun tamamlayıcısı niteliğindeki Islahat Fermanı’nda (1856) ifade edilen siyasi, askeri, ekonomik ve diğer alanlardaki değişiklikler doğrudan Batı medeniyeti esas alınarak düzenlenmiştir. Bu durum devletin Batı medeniyeti dairesine girmeyi resmi bir politika haline getirmesi demektir. Yapılan çalışmalar kısa zamanda meyvesini vermiş; devlet, halkıyla ve yönetimiyle hızlı bir değişim sürecine girmiştir. Sanatkâr da kendi alanıyla ilgili yenilikleri ülkesin taşımaya başlamıştır. İstanbul’da sosyal hayat değişmiş, sanat eserleri kendi malzemesinin oluşumunda etkili olmaya başlamıştır. 10. yüzyıldan itibaren Acem ve Arap edebiyatlarının etkisiyle ve İslami düşünceye dayalı olarak başlayıp daha sonra milli bir hüviyet kazanan yazılı Türk edebiyatı, bu kez Batı medeniyetinin ve Fransız edebiyatının etkisiyle 1860′lı yıllardan sonra yavaş yavaş yeni bir çehreye bürünmüş ve yeni bir kimlik arayışına girmiştir.
Bütün bu değişmeler dikkate alınarak 1860 yılını esas kabul edip, bu tarihten sonra gelişen edebiyatımız Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı olarak adlandırılmış ve bu dönem kendi ölçüleri içinde değerlendirilmiştir.
- Coğrafi Değişim
- ve 10. yüzyıllarda bazı Türk boylarının ayrı devletler kurup kendi yazı dillerini oluşturmuşlardır. Farklı coğrafyalarda ve değişik kollar halinde gelişen dilimizin bugün Azeri Türkçesi, Kırgız Türkçesi, Özbek Türkçesi, Türkiye Türkçesi ve Balkan Türkçesi gibi birçok şivesi vardır.
Özetle;
Türk Edebiyatının dönemlere ayrılmasında;
- Dil anlayışı
- Dini hayat
- Kültürel farklılaşma
- Sanat anlayışı
- Coğrafya değişimi
- Lehçe ve şive ayrılıkları etkili olmuştur.