Beşeri Sistemler Konu Anlatımı
Nüfusun Özellikleri
Nüfus ve Nüfus Sayımları
Nüfus, belirli bir alan içinde yaşayan insan sayısına denir. Bu alan dünyanın tamamı olabileceği gibi bir kıta, ülke, bölge, il veya köy de olabilir.
Ülkelerin toplam nüfus miktarları nüfus sayımları aracılığıyla belirlenir. Belirli bir zamanda, belirli sınırlar içinde yaşayan insanlara yönelik olarak yapılan demoğrafik, ekonomik ve sosyal verilerin toplanması ve bu verilerin değerlendirilmesi işlemine nüfus sayımı denir.
Tarih boyunca çeşitli amaçlarla nüfus sayımları yapılmıştır. Eski nüfus sayımlarının temel amacı askere alınacak ve vergi verecek kişi sayısını belirlemekti. Günümüzde ise nüfus sayımlarının yapılmasının amacı nüfusun niteliklerini tespit etmektir.
Periyodik olarak modern nüfus sayımları ilk defa İskandinav ülkelerinden İsveç’te 1748 yılında, Danimarka’da 1769 yılında yapılmaya başlanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk nüfus sayımı II. Mahmut döneminde 1831 yılında yapılmıştır. Bu sayımın amacı asker ve vergi yükümlülerini belirlemeye yönelik olduğu için kadınlar sayılmamıştır. Türkiye’de ise düzenli modern nüfus sayımlarına 1927 yılında yapılmaya başlanmıştır.
Nüfus sayımlarıyla elde edilen verilen ülkeler için önemlidir. Bir ülkenin gerçekçi bir kalkınma planı yapabilmesi için nüfusun miktarı, niteliği, ekonomik faaliyetlere göre dağılımı, yaş grubu, cinsiyet yapısı gibi özelliklerin bilinmesi gerekir. Çünkü bunlar ülke kaynaklarının doğru kullanılmasında ve gelişme önceliklerinin belirlenmesinde önemli bir unsurdur.
Nüfus sayımları ile bir ülkenin; nüfus miktarı, yaş grupları, kent ve kır nüfusu, nüfusun eğitim durumu, nüfusun mesleklere göre dağılımı, nüfusun cinsiyet durumu ve nüfus hareketleri gibi özellikleri belirlenir.
Dünya Nüfusunun Tarihsel Değişimi
Geçmiş dönemlerden günümüze kadar dünya nüfusu genel olarak artmıştır. Nüfus uzmanları, tarihi çağlar boyunca nüfus artış hızında üç büyük sıçrama döneminin yaşandığını belirtmektedir. Bunlar;
- İnsanların alet yapımını keşfetmesiyle yetersiz beslenmenin azalması
- İnsanların yerleşik hayata geçerek hayvanları evcilleştirmeleri ve tarımla uğraşmaları
- Endüstri Devrimi’dir.
Sanayi çağına kadar bazı küçük alanlar yoğun nüfusa sahip olsa da dünyanın büyük bir bölümü boş halde bulunmaktaydı. İlk önce İngiltere’de başlayan ve daha sonra Avrupa’ya yayılan Endüstri Devrimi’yle beslenme ve sağlık koşullarında önemli düzelmeler olmuştur. Bu durum ölüm hızının hızla düşmesine neden olmuştur. Ölüm hızının hızla düşmesine rağmen doğum hızında önemli bir değişme olmadığı için dünya nüfusu 1800’lü yılların ortalarına doğru bir milyara ulaşmıştır.
Dünya nüfusunda özellikle 1950 yılından sonra büyük artışlar olmuş ve nüfus patlaması yaşanmıştır. 1970 yılından sonra ise dünya nüfusu artmasına rağmen artış hızı azalmaya başlamıştır. Bu durumun üzerinde;
- Ekonomik kalkınmanın gerçekleşmesi
- Şehirleşme oranının artması
- Nüfus planlamaları
- Kadının çalışma hayatına girmesi
gibi faktörler etkili olmuştur.
Hızlı nüfus artışı gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerde görülürken gelişmiş ülkelerde ise nüfus artış hızı çok düşük olmaktadır.
Dünya nüfusuna günde yaklaşık 250 bin yılda ise 90 milyon kişi eklenmektedir. Dünya nüfusu sürekli artış göstermektedir. Ancak artış hızı zamanla azalma eğilimi göstermektedir. 2004 yılında 6 milyarı aşan dünya nüfusunun 2025 yılında 8 milyar, 2050 yılında ise 9 milyarı geçeceği tahmin edilmektedir.
Yapılan araştırmalar dünyada nüfus artışının 50-100 yıl kadar süreceğini, sonra duraklayacağını 10-15 milyar civarında da sabitleneceğini göstermektedir.
Nüfusun Alansal Dağılışı
Dünya nüfusu yeryüzüne eşit ve dengeli dağılmamıştır. Yaklaşık 135 milyon km2’lik bir alana yerleşen dünya nüfusunun % 80’i, karaların % 20’sinden az bir alanı üzerinde yaşamaktadır. Nüfusun dağılışını etkileyen faktörler doğal ve beşeri faktörler olmak üzere ikiye ayrılır.
Doğal Faktörler
- İklim
- Yer şekilleri
- Su kaynakları
- Toprak özellikleri
- Bitki örtüsü
Beşeri Faktörler
- Sanayi
- Tarım
- Ulaşım
- Turizm
- Ticaret
- Yeraltı kaynakları
Dünya nüfus dağılışı haritasına bakıldığında ilk göze çarpan özellik Kuzey Yarımküre’de nüfuslanmasının daha fazla olmasıdır. Bunun nedeni karaların Güney Yarımküre’ye göre daha fazla alan kaplamasıdır.
Dünya nüfusunun dağılışı kıtalara ve ülkelere göre değişiklik gösterir. Dünya’da nüfusun yoğunlaştığı başlıca alanlar Güney ve Güneydoğu Asya, Batı Avrupa ve Amerika’nın doğu kıyılarıdır.
Doğu, Güneydoğu ve Güney Asya’da, Hindistan’dan Japonya’ya kadar yaklaşık 2 milyar insan yaşamaktadır. Nüfusun buralarda yoğunlaşmasının nedeni iklimin elverişli olması, verimli alüvyal ovaların bulunmasıdır. Batı Avrupa’nın, uzun bir sanayi geçmişine sahip olması Avrupa’nın yoğun nüfuslu olmasında önemli bir faktördür. Bunun dışında nemli ılıman iklim şartlarının etkili olması, verimli tarım alanlarının bulunması ve yerşekillerinin sade olması da etkili olmuştur. Amerika’nın doğu kıyılarında nüfusun yoğun olmasında, sanayi ve ticaretin gelişmiş olması etkili olmuştur.
Bunların dışında Afrika’daki Nil Nehri’nin çevresi, su kaynakları ve verimli tarım alanlarının bulunmasına bağlı olarak dünyadaki yoğun nüfuslu alanlar arasında yer alır.
Dünya’da yoğun nüfuslu bölgelerin yanında hiç nüfuslanmamış ya da çok seyrek nüfuslu bölgeler de bulunmaktadır. Bunlar,
- Soğuk ve buzullarla kaplı alanlar (Antarktika, Grönland, Sibirya, Kanada’nın kuzeyi)
- Çöller (Orta Asya, Avustralya, Sahra Çölü)
- Ekvatoral kuşaktaki sıcak ve nemli iklim bölgeleri (Amazon Havzası)
- Yüksek dağlık alanlar (Himalayalar, And dağları)
Buralarda nüfusun olmaması veya seyrek olmasının en önemli nedeni iklim şartlarının elverişsiz olmasıdır.
Dünya’da ilk yerleşmeler “Eski Dünya Kıtaları” olarak adlandırılan Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarında ortaya çıkmış ve gelişme göstermiştir. Dolayısıyla bu kıtalar daha fazla nüfuslanmıştır. Ancak coğrafi keşiflerle yeni kıtaların keşfedilmesiyle bu kıtalar yoğun bir yerleşmeye açılmış eski kıtalardan buralara milyonlarca insan göç etmiştir.
Dünya nüfusu son elli yılda hem alansal dağılış hem de miktar bakımından büyük değişiklikler göstermiştir. Asya Kıtası’nın nüfusu 1950 yılında yaklaşık 1,5 milyarken, 2000 yılında 3,5 milyarı geçmiştir. İki kattan fazla olan bu artışa doğum oranlarının artması ve ölüm oranlarının azalması neden olmuştur. Avrupa Kıtası’nda ise son 50 yıllık dönemde doğum oranlarının azalmasına bağlı olarak nüfus çok fazla artmamıştır. Afrika Kıtası’nda bu dönemde hızlı nüfus artışı gerçeklerin iştir. Kıtadaki bu yüksek nüfus artışının nedeni yüksek doğum oranıdır. Afrika Kıtası doğurganlığın yüksek olması nedeniyle 2000’li yıllarda Avrupa Kıtası’nın nüfusunu geçmiştir.
Amerika Kıtası’nda nüfus artışının fazla olmasında Güney Amerika ülkelerinde doğum oranlarının fazla olması ve kıta geneline yapılan göçler etkili olmuştur.
Dünya Nüfus Artışı
Dünya nüfus artış hızı değişiklik gösterse de genel olarak dünya nüfusu sürekli artmıştır. Nüfus artışı, gerek zamana gerekse mekana göre büyük değişiklikler göstermiştir.
Nüfustaki değişimin en önemli nedeni doğal nüfus artışı ile göçlerdir. Bazı yerlerde ise salgın hastaklıklar doğal afetler ve ülke sınırlarının değişmesi de nüfusun değişiminde etkin rol oynamaktadır.
Bir ülke nüfusunun bir yıl içindeki doğum oranlarından ölüm oranlarının çıkarılmasıyla nüfus artış oranı bulunur. Buna doğal nüfus artışı denir. Nüfus artışı yüzde (%) veya binde (%o) olarak ifade edilir.
Nüfus artışında sadece doğum ve ölüm oranları etkili değildir. Bunun yanında göçler gibi değişik faktörlerde nüfus artışını etkiler. Doğal nüfus artışı ve göç gibi faktörlerin hepsinden kaynaklanan artışa ise gerçek nüfus artışı denir. Bir ülkede gerçek yıllık nüfus artışının doğal artıştan fazla olması o ülkenin göç aldığını gösterir. Gerçek yıllık nüfus artış hızının, doğal nüfus artışından az olması ise göç verdiğini gösterir. Nüfustaki değişimler genel olarak şu şekildedir.
- Doğumlar, ölümlerden fazla ise nüfus artar.
- Doğum ve ölüm oranları aynı ise nüfus sabit kalır.
- Ölümler, doğumlardan fazla ise nüfus azalır.
Günümüzde nüfus artış hızının en az olduğu ülkeler gelişmiş ülkelerdir. Bu ülkelerde nüfus artış hızı % 0 ile 1 arasındadır. Sürdürülebilir bir nüfus için kadın başına 2,06 çocuk düşmesi gerekirken 1995-2000 yılları arasındaki dönemde gelişmiş ülkelerde kadın başına 1,59 çocuk düşmüştür. Bu durum gelişmiş ülkelerin gelecekte nüfusun azalması ve yaşlılık sorunu ile karşılacağını ortaya koymaktadır.
Nüfus Piramitleri ve Özellikleri
Bir ülke veda bölgenin nüfus özelliklerini göstermede kullanılan yöntemlerden biri de nüfus piramitleridir. Bir ülkenin nüfus piramitlerine bakarak o ülkenin yaş grupları, cinsiyet durumu, ekonomik özellikleri ve bazı nüfus özellikleri hakkında bilgi sahibi olunabilir.
Ülkenin nüfusları nüfus özelliklerine göre gelişen, durağan, gerileyen ve orta tip olmak üzere dörde ayrılmaktadır. Nüfus özellikleri zamana ve ülkeye göre değişebilmektedir. Ülkelerin nüfus özelliklerindeki bu değişimler nüfus piramitleri ile gözlenebilmektedir. Ülkelerin nüfus yapılarında herhangi bir değişiklik olması halinde piramitlerin tipi de değişmektedir.
Farklı gelişmişlik düzeylerine sahip ülkelerin nüfus özelliklerinin gösterildiği piramitler de değişiklik göstermektir.
Nüfus piramitleri ülkelerin zamanla eğitim, sağlık ve ekonomik koşullarında meydana gelen iyileşmelere bağlı olarak birinden diğerine geçiş yapabilir. Örneğin, 1 numaralı piramit geri kalmış bir ülkeye aittir. Eğer ülkede sağlık koşulları düzelir ve çocuk ölümleri azalırsa piramidin tabanı daha da genişler ve 2 numaralı piramit haline gelir. Bu kez hızla artan nüfus karşısında “nüfus planlaması” uygulaması yaparsa nüfus piramidi 3 numaralı piramide dönüşür. Uzun süre düşük doğum politikaları izlenmesi sonucunda ise 4 numaralı piramit oluşur. Doğumların azalması sonucu ülkede yaşlı nüfus giderek artar ve nüfus yaşlanmaya başlar. Bunu önlemek için bu kez doğum oranlarını artırıcı bir nüfus politikası izlerse nüfus piramidi 5 numaralı piramit haline gelir.
Düzgün bir üçgen halindeki bu piramit yüksek doğum ve yüksek ölüm oranlarının görüldüğü ülkelere aittir. Az gelişmiş ülkelerin nüfus özelliklerini göstermektedir. Eskiden birçok ülkenin nüfus piramidi bu türdendi. 1881 yılında İngiltere’nin, 1961 yılında Hindistan’ın günümüzde ise Bangladeş’in piramitleri bu şekildedir.
Geniş tabanlı ve kenarları içe çökük olan bu piramit, doğum oranının yüksek olduğu çocuk ölümlerinin ise azalmaya başladığı gelişmekte olan ülkelere ait piramittir. (İran, Nijerya, Kenya gibi.)
Bu piramit doğum oranlarında dikkati çeken hızlı bir düşüşün olduğu (Japonya gibi) ülkelere ait bir piramittir. Bu tarz ülkelerde genellikle nüfus problemi yaşanmaktadır.
Arı kovanı şeklindeki bu piramit düşük doğum ve ölüm oranlarının görüldüğü ülkelere aittir. Doğum oranı az olduğu için tabanı dardır. 60 yaş üzerindeki nüfusun fazla olması ortalama ömür süresinin fazla olduğunu gösterir. İngiltere, İsveç gibi gelişmiş ülkelerin çoğu bu tipe örnektir.
Çan şeklindeki bu piramit ABD, Kanada gibi uzun bir süre düşük doğum ve ölüm oranları görüldükten sonra doğum oranlarını arttırmaya karar veren ülkelere aittir.
Piramitlerden Çıkarabilecek Sonuçlar
Yaş Grupları
Nüfus piramitlerinde yaş grupları genel olarak 0-14 yaş arası çocuk, 15-64 arası yetişkin (çalışan veya üretici), 65 yaş ve daha yukarısı ise yaşlı nüfus olarak kabul edilmektedir.
Yaş gruplarının bilinmesi nüfusun genel yapısı ve ülkedeki doğum oranlarının hızı hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlar. Ayrıca çocuk ve yaşlı nüfus ile çalışan nüfusun tespit edilmesi ile eğitim, sağlık ve iş gibi ihtiyaçlarının belirlenmesinde ve geleceğe yönelik planlamaların yapılabilmesinde önemli rol oynar.
Nüfusun Cinsiyet Durumu
Herhangi bir yerdeki kadın ve erkek nüfus oranını doğal süreçler belirler. Ayrıca savaşlar ve göçler de nüfusun cinsiyet durumu üzerinde etkilidir. Göç alan yerlerde erkek nüfus, göç veren yerlerde ise kadın nüfus oranı daha fazladır. Gelişmiş ülkelerde yaşlı nüfus içerisinde kadın nüfus oranı daha fazladır. Geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde ise erkek nüfus oranı kadın nüfus oranından daha fazladır.
Ülkelerin Gelişmişlik Düzeyi
Nüfus piramitlerinden çıkarılan sonuçlardan biri de ülkelerin gelişmişlik düzeyidir. Gelişmiş ülkelerde doğum ve ölüm oranları düşük, ortalama yaşam süresi uzundur. Gelişmekte ve az gelişmiş ülkelerde ise doğum ve ölüm oranları yüksektir. Genç nüfus oranı fazla yaşlı nüfus oranı azdır. Ortalama yaşam süresi kısadır.
Göçlerin Nedenleri ve Sonuçları
İnsanları yaşadıkları yerleri ekonomik, sosyal, siyasi veya doğal nedenlere bağlı olarak değiştirmesi olayına göç denir. Göçler kıtalar arası, ülkeler arası, kırdan kente ya da günümüzde olduğu gibi kentten kıra doğru olabilir. Günümüzdeki dünya nüfus dağılımda geçmişteki göçlerin büyük etkisi olmuştur.
Göçler, göç olayına neden olan faktörlere ve sürekliliğine göre;
- İsteğe bağlı göçler
- Zorunlu göçler
- Devamlı göçler
- Mevsimlik göçler
şeklinde gruplandırılabilir.
İsteğe bağlı göçlere örnek olarak Avrupalıların coğrafi keşiflerden sonra yeni bulunan kıtalara ve sömürgelere yerleşmeleri gösterilebilir. Zorunlu göçlere ise mübadele ve Afrikalıların köle olarak Amerika’ya taşınması örnek olarak gösterilebilir.
Mevsimlik göçler, hayvancılık faaliyetleri için bir otlaktan diğerine yapılan ve tarım işlerinde çalışmak için yapılan göçlerdir.
Devamlı göçler ise insanların bulunduğu yeri başka bir yere yerleşmek için tamamen terk etmesidir.
Göç olayı çok eski tarihlere dayanmaktadır. Önceki dönemlerde göç olayı üzerinde daha çok iklim değişmeleri etkili olmuştur. Göç olayının temelinde insanların tarım ve hayvancılık açısından elverişli alanlara kavuşmak ve bu alanları elde etmek istemeleri etkili olmuştur.
Türklerinde binlerce yıl yaşadıkları ana yurtlarından çıkarak göç etmelerinde de doğal faktörler etkili olmuştur. Kuraklığa bağlı olarak toprakların verimsizleşmesi ve otlak darlığı ekonomik sıkıntıların baş göstermesine neden olmuştur. Bunun yanında nüfus yoğunluğu boylar arasındaki mücadeleler ve dış baskılar Türklerin Orta Asya’dan çıkarak dünyanın değişik yerlerine göç etmelerine neden olmuştur.
Kavimler Göçü
Kavimler göçü IV. yüzyılın sonu ve V. yüzyılda gerçekleşmiştir. Tarihteki en büyük kitlesel göç hareketlerinden biridir.
Buzulların kuzeye doğru çekilmesiyle Orta Asya’nın iklimi değişmiştir. Sıcaklığın artmasına bağlı olarak oluşan kurak iklim bu bölgede yaşayan insan topluluklarının daha uygun iklim koşullarının görüldüğü bölgelere göç etmesine neden olmuştur.
İklim değişmesinin sonucunda meydana gelen bu göç hareketi sırasında Orta Asya’da yaşayan kavimlerin birbirini iterek batıya doğru hareketleri Avrupa’ya kadar ulaşmış çok sayıda kavim yer değiştirmiştir.
Kavimler Göçü Avrupa Kıtası’nın siyasi yapısını değiştirmiş ve yeni ırkların ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Yeni Dünya’ya Göçler
Coğrafi keşifler sonucu dünyada yeni kıtalar bulunmuştur. 15. yüzyılın sonlarına doğru Amerika Kıtası’nın keşfedilmesiyle Avrupa’dan bu kıtaya göçler başlamış, 20. yüzyıla kadar süren bu göçler sonucunda yaklaşık 60 milyon insan yer değiştirmiştir.
Amerika Kıtasına yapılan bu göçler özellikle 19. yüzyılda Sanayi Devrimi’yle gelişen teknoloji ve ulaşım olanakları sayesinde büyük hız kazanmıştır. Avrupalı göçmenlerin çoğu ülkelerindeki siyasi baskılardan kaçmak, dini inançlarını rahatlıkla yerine getirebilmek veya ülkelerinde elde edemedikleri fırsatlardan yararlanabilmek için yaşadıkları yerleri terk etmişlerdir.
Dünya’da yeni yerlerin keşfedilmesi kaynak ve zenginliklerin belirlenmesi ve Avrupa’ya aktarılması bu bölgelerde Avrupalı ticaret kolonilerinin kurulmasına neden olmuştur. Özellikle İngilizler ve Fransızlar Kuzey Amerika’da İspanyollar ve Portekizliler Güney Amerika’da ticaret kolonileri kurmuşlardır.
Yeni dünyaya yapılan göçlerde Cristof Kolomb, Macellan ve Vasco dö Gama gibi kaşiflerin yapmış olduğu seyahatler ve yeni yerler keşfetmeleri büyük bir rol oynamıştır.
Mübadele Göçleri
Ülkeler arasında yapılan anlaşmalarla belirlenen yerlerdeki nüfusun yer değiştirmesine nüfus mübadelesi denir. Mübadele göçlerinde nüfus kitleleri istemese de zorunlu olarak göç ettirilirler.
Örneğin, Lozan Antlaşması ile Türkiye ve Yunanistan arasında 1 Mayıs 1923 yılında Nüfus Mübadelesi ve Protokolü imzalanmıştır. Bu protokol İstanbul’da oturan Rumlar ve Batı Trakya’da oturan Türkleri kapsamamıştır. Bu protokol sonucunda Anadolu’da yaşayan 1 milyon 200 bin Rum Yunanistan’a, Yunanistan’daki 500 bin Türk de Türkiye’ye göç etmiştir. Bu türlü göçler Bulgaristan’la Romanya arasında da olmuştur.
Beyin Göçü
Bilim ve tekniğin ilerlemesine katkıda bulunabilecek mühendis, doktor, ekonomist, sanatçı gibi nitelikli elemanların gelişmekte olan ülkelerden sanayileşmiş ülkelere çalışmak için gitmesiyle yapılan göçlere beyin göçü denir.
Beyin göçü ülkeler arasındaki gelişmişlik farkının artmasına neden olmaktadır. Gelişmekte olan ülkeler sınırlı sayıda yetiştirdikleri nitelikli insanları kaybettiği için gelişme ve kalkınmaları iyice yavaşlamaktadır.
ABD, Kanada, Avustralya, Almanya, Fransa ve Güney Afrika en fazla beyin göçü alan ülkelerdir. Hindistan, Pakistan, Çin, Cezayir, Fas, Tunus, İran, Orta Asya Cumhuriyetleri ve Filipinler ise en fazla beyin göçü veren ülkelerdir.
Beyin göçünün başlıca nedenleri ekonomik ve siyasi nedenlerdir. Ayrıca eğitim sistemindeki çarpıklıklar, yabancı dilde eğitim, teknolojideki gelişmeler ve işsizlik gibi faktörler de beyin göçüne neden olmaktadır.
Beyin göçünün önlenebilmesi için en etkili çözüm yollarından biri nitelikli kişiler için gerekli çalışma ortamı ve maddi imkanlar açısından uygun şartların oluşturulmasıdır.
İşçi Göçleri
- Dünya savaşından sonra özellikle Almanya, Avusturya, Hollanda, Belçika, Fransa gibi savaşta çalışma çağındaki milyonlarca insanını kaybetmiş ülkelerde iş gücü açığı oluşmuştur. Bu ülkeler savaştan sonra işçi açığını kapatmak ve savaş sonrası kalkınmayı hızlandırmak amacı ile başka ülkelerden işçi göçü almaya başlamışlardır. 1952 yılından itibaren Almanya (Federal Almanya) yabancı işçi gücü çalıştırmaya başlamıştır. Portekiz, İspanya, Yunanistan ve İtalya o dönemde işçi göçü veren ülkelerdir. Ayrıca eski sömürge ülkelerinden Fas, Tunus ve Cezayir’den de başta Fransa olmak üzere Avrupa ülkelerine işçi göçleri olmuştur.
Türkiye’den Avrupa ülkelerine ilk işçi göçü 1958-1961 yılları arasında gerçekleşmiştir. Bu ülkeler içinde Almanya ilk sırayı alır. Almanya’ya ülkemizden 1960 yılında 2700 kişinin gitmesiyle göçler başlamıştır.
Günümüzde yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın toplam sayısı 3,5 milyonu geçmiştir. Sadece Almanya’da 2,5 milyona yakın Türk vatandaşı bulunur. Daha sonra sırasıyla Hollanda, Belçika, Fransa, Avusturya ve İsviçre gibi ülkelerde de 1 milyona yakın kişi vardır. Bunun yanında Avustralya, Suudi Arabistan, Libya, Rusya’da ise 200 bin civarında Türk vatandaşı bulunmaktadır.
Türkiye’de işçi göçleri zaman içinde artış göstermiştir. Bu durum üzerinde;
- Hızlı artan nüfus
- Gelir dağılımındaki adaletsizlik
- İşsizlik sorunu
- Kırsal kesimdeki gelirin düşük olması
- Kırsal kesimdeki ihtiyaçların çeşitlenmesi
gibi faktörler etkili olmuştur.
Doğal Afetlerin Neden Olduğu Göçler
Deprem, sel, heyelan, kuraklı, erozyon, volkanik püskürme gibi doğal afetler de ekonomik ve sosyal sorunlarla birlikte göçlere neden olmaktadır. Zaman içinde doğal afetlerin neden olduğu göçlerden bazıları şunlardır:
- IV. ve V. yüzyıllardan Hunlar ve Moğollar kuraklık nedeniyle Orta Asya’dan göç etmişlerdir.
- ABD’nin Kaliforniya eyaletinde meydana gelen deprem bölge dışına göçlere neden olmuştur. Kırgızistan’da 1994 yılında meydana gelen toprak kayması 270 bin kişinin göç etmesine neden olmuştur.
- 17 Ağustos 1999 yılındaki Marmara depreminden sonra bölgeden başka bölgelere doğru göçler meydana gelmiştir.
- Aral Gölü’nün suları aşırı kullanım ve küresel ısınma sonucu çekilmesiyle tuzlu toprak tabakası yüzeye çıkmıştır. Rüzgârları bu toprakları çevredeki tarım alanlarına taşımasıyla tarımda verim düşmüş bu durum bölge dışına göçlerin olmasına neden olmuştur.
Göçün Göç Alan Yerlerdeki Etkileri
- Nüfusun hızla artması sonucu trafik sorunu ortaya çıkar.
- Göç alan yerlerde hızlı nüfus artışı sonucu gecekondulaşma artarak çarpık kentleşme ortaya çıkar.
- Şehirlerde taşıt sayısının hızla artması, ısınmak için kömür gibi yakıtların kullanılması sonucu hava kirliliği meydana gelir.
- Yerleşmeye uygun olmayan alanlara konutların yapılması nedeniyle alt yapı yetersiz kalır. Bu durum belediye hizmetlerini aksatırken yağmur sonrasında oluşan seller büyük maddi kayıplara yol açar.
- Kentlerin çevresindeki ormanlık alanlar tahrip edilerek yerleşim alanına dönüştürülür.
- Göçten önce yerleşim alanları dışındaki fabrikalar göçle birlikte yerleşim alanlarının içinde kalır.
- Göç alan yerlerde kültürel çeşitlilik artar.
- Kırsal kesimlerde kadınların ve yaşlıların oranı artar. Bu durum tarımsal üretimi etkiler ve kırsal kesime yapılacak yatırımların azalmasına neden olur.
Geçmişten Günümüze Ekonomik Faaliyetler
İnsanların geçim tarzları geçmişten günümüze gelinceye kadar büyük farklılıklar göstermiştir. Geçim tarzlarının değişmesi toplumsal yapının da farklılaşmasına neden olmuştur. İlk çağlarda toplayıcılık, avcılıkla geçinen ve göçebe yaşayan insanlar sonraki dönemlerde tarım, hayvancılık, ticaretle geçimlerini sağlayarak yerleşik hayata geçmişlerdir.
İnsanların geçim tarzlarında meydana gelen değişimler tarihi devirlere göre şu şekildedir.
Paleolitik Devir (Kaba Taş Devri)
Bu dönemde insanlar küçük gruplar halinde göçebe olarak yaşıyorlardı. İnsanlar barınak olarak mağaraları kullanmışlardır. Bu insanlar geçimlerini toplayıcılık ve avcılık yaparak sağlamışlardır. Bu dönemde insanlar giysi olarak hayvan postlarını kullanmışlardır. Bu insanların yaşam tarzlarıyla ilgili bilgiler mağara duvarlarındaki resimler ve kullandıkları aletlerden elde edilmektedir.
Mezolitik Devir (Yontma Taş Devri)
Bu çağda iklim şartlarının elverişli hale gelmesiyle insanlar doğal yiyecek ve av hayvanları bakımından zengin sulak alanlarda göç etmeden yaşamaya başladılar. Bu dönemin sonuna doğru tarımla ilgili denemeler yapılmış tarıma geçiş aşamasına gelinmiştir.
Neolitik Devir (Yeni Taş Devri)
Bu çağda insanların yaşam biçiminde büyük değişmeler meydana gelmiştir. Hayvanlar evcilleştirilmiş ve tarım yapılmaya başlanmıştır. Tarımsal faaliyetlerin başlamasıyla insanlar tarlalarına yakın yerlerde evler yaparak yerleşik hayata geçmiş ve göçebe yaşam tarzını terk etmişlerdir. İnsanların tarım ve hayvanlardan elde ettikleri ürünlerin konulacağı kap kacak ihtiyacının ortaya çıkması zanaatkarlığı ortaya çıkarmıştır. Nüfus artmaya başlamış bunun sonucu artan ev sayısına bağlı olarak ilk defa köyler ortaya çıkmıştır. Ekonomik faaliyetlerin çeşitlenmesiyle tarım ve hayvancılık faaliyetlerinde üretim fazlası oluşması ticaret faaliyetlerini başlatmıştır. İnsanlar ihtiyaç duydukları ürünleri takas etmek (değiş-tokuş) suretiyle elde etmişlerdir.
Kalkolitik Devir (Maden Devri)
Bu dönemde tarım ve hayvancılık gelişmiş, köyler büyüyerek kentlere dönüşmüştür. Bunun sonucunda da devletler ortaya çıkmıştır. Bu dönemde madenler işlenmeye başlanmış, madenlerin işlenmesiyle dayanıklı araç-gereç ve silahlar yapılmıştır. Silahların gelişmesiyle askeri açıdan güçlü imparatorluklar kurulmuştur. Ticaret gelişme göstererek devletler arasında örgütlü bir şekilde yapılmaya başlamıştır.
Ekonomik Faaliyetlerin Çeşitlenmesi
İnsanlar yaşamlarını kolaylaştırmak için varoluşundan günümüze kadar çok çeşitli ekonomik faaliyet alanlarından yararlanmışlardır. Örnek olarak ulaşımda ilk olarak hayvan gücünü sonra buhar gücünü daha sonrada elektriği kullanmaya başlamışlardır.
Tarım ve hayvancılık yapılmaya başladığı ilk çağlardan itibaren önemini koruyan ekonomik faaliyetlerdir. Daha sonra gelişme gösteren ticaret, ülkeleri ekonomik anlamda geliştirmiş ve birbirine bağlamıştır. Ticaretin gelişmesinde ise yollar önemli bir faktördür. Ticaretin gelişmesi adına her dönemde yollar yapılmış veya var olanları geliştirilmiştir. İpek yolu, Baharat yolu ve Kral yolu gibi yollar tarihte ticarete yön vermişlerdir.
Sanayi Devrimi’yle toplumsal yaşamda büyük değişmeler olmuştur. Üretim ve ulaşımda büyük gelişmeler meydana gelmiş buharlı gemi ve trenlerin devreye girmesiyle ulaşım eskiye kıyas edilemeyecek oranda ilerlemiştir. Bu dönemde insanlar kendi gücü yerine makineleri kullanmışlardır.
Teknoloji alanındaki gelişmeler insan gücüne olan gereksinimi azalmıştır. Bilgisayarın icadı ve bilgi paylaşımı ise buna yeni bir boyut kazandırmıştır. Dünyadaki gelişmeler küçük bir kesimi değil toplumun tamamını etkiler hale gelmiştir. Birbirinde uzakta olan fabrikalar bir merkezden kolayca yöneltilmeye başlamış ve evler ofis gibi kullanılmaya başlanmıştır.
Tarımda ise son yıllarda biyoteknoloji ve gen aktarımı yapılarak hastalıklara karşı dirençli ürünler elde edilmektedir. Bu yöntemin insan sağlığını olumsuz etkilediği savunulsa da hızla artan dünya nüfusunun besin ihtiyacının karşılanabilmesi için bu teknik vazgeçilmez olarak görülmektedir.
Ekonomik Faaliyetlerin Sınıflandırılması
İnsanlar hayatlarını sürdürebilmek ve ihtiyaçlarını karşılamak için çeşitli ekonomik faaliyetlerde bulunmak zorundadırlar. İnsanların yürüttüğü bu faaliyetler birincil (tarım), ikincil (sanayi) ve üçüncül faaliyetler (hizmet) olmak üzere üçe ayrılır.
Birincil Faaliyetler
Bu faaliyetler, topraktan çeşitli tarım ürünlerinin üretilmesini kapsar. Bunun yanında hayvancılık, ormancılık, maden çıkarımı gibi faaliyetler de birincil faaliyetler içerisinde yer alır. Birincil faaliyetlerde ürünlerin ilk olarak işlenmeden temin edilmesi söz konusudur. Birincil ekonomik faaliyetler sonucu elde edilen ürünler daha çok hammadde olarak kullanılır. Birincil ekonomik faaliyetlerde çalışanların oranı geri kalmış ülkelerde yüksek iken gelişmiş ülkelerde bu oran düşüktür.
İkincil Faaliyetler
Birincil faaliyetler sonucu elde edilen hammaddelerin ya da yarı işlenmiş maddelerin işlenerek yeni ürünlerin üretildiği faaliyetlerdir. Örneğin, arpanın fabrikalarda işlenerek bira elde edilmesi ikincil ekonomik faaliyetler arasında yer alır.
Üçüncül Faaliyetler
İnsanların çeşitli ihtiyaçlarını karşılamak için onlara sunulan her türlü mal ve hizmet üçüncül faaliyetler içerisinde yer alır. Eğitim, sağlık, ulaşım, turizm, bankacılık pazarlama gibi faaliyetler bu gruba girer. Günümüzde çalışan nüfusun çoğu üçüncül faaliyet grubunda (hizmet sektöründe) çalışmaktadır.
Aktif Nüfusun Ekonomik Faaliyet Gruplarına Göre Dağılımı
Ülkelerin kalkınmışlık düzeylerini gösteren unsurlardan biri de çalışan nüfusun ekonomik faaliyetlere göre dağılım oranlarıdır. Çalışan nüfusun ekonomik faaliyet gruplarına göre dağılımı ülkeden ülkeye ve zamana göre değişiklik gösterir. Örneğin, Japonya, Almanya, İngiltere, ABD gibi gelişmiş ülkelerde birincil faaliyetlerde çalışanların oranı düşük iken, ikincil ve üçüncül faaliyetlerde çalışanların oranı yüksektir. Buna karşılık Nijerya, Somali, Bangladeş, Mali gibi ülkelerde ise birincil faaliyetlerde çalışanların oranı çok yüksek iken, ikincil ve üçüncül faaliyetlerde çalışanların oranı oldukça düşüktür.
Gelişmiş ülkelerin başlıca özellikleri
- İhracatında sanayi ürünlerinin oranı yüksektir.
- Kişi başına düşen milli gelir fazladır.
- Yaşam standardı yüksek ve ortalama ömür uzundur.
- Nüfus artış hızı azdır.
- Bebek ölüm oranları azdır.
- Hizmet sektöründe çalışanlarının oranı fazla iken tarım sektöründe çalışanların oranı düşüktür.
- Gazete, dergi ve kitap okuma oranı yüksektir.
- Hammadde alır, işlenmiş olarak satar.
Gelişmemiş ülkelerin başlıca özellikleri
- İhracatında tarım ürünlerinin payı yüksektir.
- Sanayi fazla gelişmediği için sanayi ürünlerini ithal eder.
- Kişi başına düşen milli gelir azdır.
- Nüfus artış hızı fazladır.
- Yaşam standardı düşük, ortalama ömür kısadır.
- Bebek ölüm oranları yüksektir.
- Tarım sektöründe çalışanların oranı fazla iken sanayi ve hizmet sektöründe çalışanların oranı düşüktür.
- Gazete, dergi ve kitap okuma oranı düşüktür.
Beşeri Dokular
İnsanlar geçmişten günümüze kadar sürekli kendilerini geliştirebilmek için mevcut şartları geliştirecek faaliyetlerde bulunmuşlardır. İnsanların yerleştiği yerleri değiştirerek yararlı duruma getirmesini kapsayan bütün bu faaliyetler beşeri coğrafya olarak ifade edilir. Beşeri coğrafya, insanların iklim, yerşekilleri gibi doğal faktörlerden yararlanarak tarım, ulaşım, yerleşme, turizm gibi bir takım faaliyetlerde bulunmasıdır.
İlk Yerleşmeler ve Değişim
Yeryüzünde ilk yerleşmeler iklim ve tarımsal faaliyetlerin elverişli olduğu akarsu boylarında ortaya çıkmıştır. Nil vadisi, Mezopotamya, Çin’de Gök ırmak ve Sarı ırmak vadileri, Hindistan bu alanların başında gelir.
İlk insanlar barınak olarak mağara ve ağaç kavuklarını kullanmışlardır. Daha sonra hayvanların evcilleştirilmesi ve tarım yapılmaya başlayınca yerleşik hayata geçilmiştir. Tarımsal faaliyetler sulak yerlerde yapılacağı için ilk yerleşmeler için de akarsu boyları seçilmiştir.
İnsanlar tarım yapmaya başladıktan sonra ihtiyaçlarından fazla ürettikleri ürünleri takas etmişlerdir. Bu faaliyetin yoğun olarak yapıldığı yerlerde ticaret şehirleri ortaya çıkmıştır. Ulaşım sistemlerinin gelişmesi ve insanların çok uzak bölgelerle ticaret yapmaya başlamasıyla elverişli kıyılarda liman kentleri ortaya çıkmıştır. Zamanla devletlerin alanları genişlemiş ve nüfus sayıları artmıştır. Bunun sonucunda bazı şehirler yönetim merkezi olarak önem kazanmaya başlamış böylece idari kentler gelişmiştir. Peygamberler ve din adamlarının yaşadığı coğrafi mekanlarda din fonksiyonu öne çıkmış böylece dini kentler ortaya çıkmıştır.
Sanayi devrimiyle birlikte madenler önem kazanmıştır. Demir, kömür, petrol gibi yeraltı kaynaklarının bulunduğu yerlerde nüfus zamanla artarak maden kentlerini ortaya çıkarmıştır.
İnsanlar ürettiği ürünleri işleyerek yeni ürünler elde etmişlerdir. Bu ürünleri işlemek için fabrika ve atölye gibi tesisler kurmuşlardır. Bu faaliyetlerin yoğunlaştığı yerlerde ise sanayi kentleri ortaya çıkmıştır. İnsanların refah seviyesinin artması, dinlenme ve yeni yerler görme isteği insanların belli dönemlerde yer değiştirmelerine neden olmuştur. Bunun sonucunda ortaya çıkan turizm faaliyeti turizm kentlerini ortaya çıkarmıştır.
Son yüzyılda ise bilimin hızla gelişmesiyle sadece bilimsel çalışmaların yapıldığı teknoloji kentlerinin kurulması planlanmaktadır.
Yerleşmeyi Sınırlayıcı Faktörler
Dünyanın tamamı yerleşmek için uygun değildir. Dünyada,
- Deniz, okyanus, göl gibi su yüzeyleri
- Çok soğuk bölgeler (kutuplar)
- Çok yüksek yerler (dağlar)
- Sıcak ve kurak çöller
- Sık ağaçlardan oluşan ormanlar
Sürekli yerleşim için elverişli alanlar değildir.
Yerleşim Tipleri
Kırsal yerleşmeler: Nüfus miktarının az olduğu, halkın geçimini tarım ve hayvancılıktan sağladığı köy ve köy altı yerleşmelerinden oluşur.
Köy yerleşmesi: Nüfus miktarının 2000’den az olduğu tarım, hayvancılık, ormancılık, balıkçılık gibi birincil ekonomik faaliyetlerin yoğun olarak yapıldığı yerleşmelerdir.
Köy altı yerleşmesi: Köyden küçük olan, idari ve ekonomik olarak köye bağlı olan yerleşmelerdir. Bu yerleşmelerin ortaya çıkmasında arazilerin engebeli olması, hayvanlar için otlak ve barınak temini, tarım arazilerinin birbirinden uzak olması, devlet arazilerinin ve ormanların arazisi olmayan insanlar tarafından kullanılması etkili olmuştur. Yayla, mezra, kom, divan, mahalle, oba, ağıl, çiftlik, dam gibi yerleşmeler belli başlı köy altı yerleşmelerini oluşturur.
Kentsel yerleşmeler: Küçük yerleşmelerin zamanla büyüyerek birleşmesi sonucu ortaya çıkan nüfus miktarı fazla ve alan bakımından geniş olan yerleşmelerdir. Kentsel yerleşmelerde çalışan insanlar sanayi, ticaret, eğitim gibi tarım dışı sektörlerde faaliyet gösterirler.
Yerleşme Dokuları
Yerleşmeler kurulduğu yerin coğrafi özelliklerine göre farklılıklar gösterir.
Toplu yerleşme: Su kaynaklarının sınırlı olduğu düz arazilerde kurulan yerleşmelerdir. Bu yerleşmelerde meskenler birbirlerine yakındır.
Dağınık yerleşme: Yer şekillerinin engebeli olduğu dağlık arazilerde kurulan yerleşmelerdir. Bu yerleşmelerde tarım arazileri küçük ve parçalıdır. Evler birbirinden uzakta yer alır.
Çizgizel yerleşme: Akarsu boylarında ve bir yol boyunca hat şeklinde gelişme gösteren yerleşmelerdir.
Dairesel yerleşme: Ovalık bölgelerde meskenlerin bir meydan etrafında toplandığı yerleşmelerdir.
Kıyı boyu yerleşme: Deniz ve göllerin kıyıları boyunca uzanan yerleşmelerdir.