Türklerde Eğitim Konu Anlatımı
A.İLK TÜRK DEVLETLERİNDE EĞİTİM
1. Eğitim Anlayışı
İlk Türk devletlerinde bilgiye ve bilgili insana önem verilmiştir. Bilgili olmak sadece yöneticilerin sahip olması gereken bir özellik olarak görülmemiş toplumun diğer fertlerinin de sahip olması gereken alp insan anlayışı ortaya çıkmıştır. Türklerde yazı M.Ö. V. yüzyıl öncesinde kullanıldığına örnek olarak Esik Kurganı’nda tabak üzerine yazılmış 11 harflik iki satır yazı gösterilebilir. Yine ev gereçleri, süs eşyaları üzerinde yazıya rastlanmıştır. Türklerde eğitim toplumsal bir görevdir. Baba gören ok yontar Ana gören elbise biçer. Töre kuralları nesiller boyu aktarılmıştır. Eğitimde erkek-kız ayrımı yoktur.
Uygurlarda çocuğunu öğretmene ver ondan alıp sanayi ver sözü eğitime verilen önemi gösterir. Uygurlar ilk kez örgün eğitim kurumlarını oluşturmuşlardır. Uygurların eğitim ve öğretim faaliyetleri sonunda gelişme göstermeleri onları çeşitli devlet kademelerinde kâtiplik tercümanlık ve öğretmenlik yapmalarına yol açmıştır. Uygurlar kâğıdı ve matbaayı Avrupalılardan önce kullanmışlardır. Uygur kütüphanelerinde dini nitelikli eserler bulunmaktadır.
2. Askeri Eğitim
Atlı göçebe yaşam tarzını benimseyen Türkler sürekli savaş tehlikesi ile karşı karşıya olduğu için her an hazırlıklı olmak zorundaydılar. Bu sebeple Türklerin çocukluk çağlarında oynadıkları oyunlar askeri eğitimin başlangıcını oluşturur. Dede korkut hikâyelerindeki Boğaç Han hikâyesi Türklerin kendi çabalarıyla ad aldıklarını gösterir. Barış zamanında yapılan sürek avları askeri tatbikat niteliği taşır.
3. MeslekiEğitim
Türkler hayvancılık ve tarımla uğraşsalar da savaşçı karaktere sahip olduklarından bu yaşantıya uygun araç ve gereç yapmışlardır. Meslek Eğitim usta-çırak ilişkisi içinde yapılmıştır. Türklerde madencilik özellikle demircilik gelişmiştir. Uygurlarda tahta oymacılığı gelişmiş ve bu da matbaacılığa zemin hazırlamıştır. Eski Türkler dokumacılık(halı ve kilim), demircilik(kılıç, bıçak) ve altın işlemeciliği(çeşitli süs eşyaları), heykelcilik(balbal) ve oymacılık(ahşap disk) gibi sanatlarla uğraşmışlar ve çeşitli eserler yapmışlardır.
4. Türklerde Bilim
Yapılan kazılarda bulunan eşyalar Türklerin kimya, ilaç yapımı, veterinerlik, tıp ile ilgilendiklerini gösterir. Türklerin yaşam tarzı bilimsel faaliyetlerine etki etmiştir. Astronomi bilimiyle ilgilenmişler ve 12 Hayvanlı Türk Takvimini yapmışlardır. Yine astronomi çalışmaları nevruz gününün tespit edilmesini ve baharın başlangıcı olarak görülmesini sağlamıştır. Ticaretle uğraşan Türkler matematik ile de uğraşmışlardır. Türklerin tıp alanında da çalışmaları vardır. otacı denilen şifacılar halkın tedavisinde görev almışlardır. Uygurlar tıp alanında diğer Türk devletlerinden daha ileri gitmişler çiçek hastalığının tedavisini ve eczacılıkta çeşitli ilaçları bulmuşlardır.
B.TÜRK-İSLAM DEVLETLERİNDE EĞİTİM
1. Eğitim Anlayışı
Türk-İslam devletlerinde Karahanlılar dönemi bir dönüm noktasıdır. İlk Türk devletlerinde dağınık şekilde verilen eğitim bu dönemde bir plana bağlanmıştır. Eğitimin tüm toplum kesimleri için önemli olduğu görüşü ağırlık kazanmıştır.
2. Medreseler
Eğitim, bir bütün olarak değerlendirilerek kurumsallaşmaya gidilmiş ve eğitim medrese adı verilen kurumlarda yapılmaya başlandı. Medreselerin kuruluşunda Uygurlar dönemi tapınaklarında verilen eğitimin etkisi vardır. Ayrıca Türklerin İslam’ı kabul etmeleri ve diğer İslam devletlerindeki Darü’l-Hikme, Beytü’l-Hikme ve Daru’l-İlm gibi eğitim kurumlarının da etkisi olmuştur. Medreseler ilk olarak Karahanlılar zamanında kurulmaya başlamıştır. Dönemin ilk medresesi Semerkant’ta Tabgaç Buğra Han tarafından kuruldu. Medreseler; cami, kütüphane, genel eğitimin verildiği odalar, çalışma odaları, halkın ders dinlemek için katılabileceği salonlar, öğrenci ve öğretmenlerin kalacağı odalar ve dinlenme alanlarından oluşurdu. Karahanlılarda medresenin yöneticilerine fakih; öğretmenlerine müderris denirdi. Medrese müderrisleri ve yöneticilerinin seçimi Semerkant’taki ilim adamları tarafından yapılırdı. Medrese çalışanlarına verilen ücretler yaptıkları işe göre değişirdi.
İlk Selçuklu medresesi Tuğrul Bey tarafından Nişabur’da açıldı. Nizamülmülk tarafından kurulan Nizamiye Medreseleri Türk eğitim tarihinde bir dönüm noktasıdır. Nizamiye Medreseleri’nde hukuk, din ve dil eğitimi ağırlıklı bir program uygulanıyordu.
Nizamiye Medreselerinin Kuruluş amaçları; Selçuklu
topraklarında yıkıcı ve bölücü faaliyetleri önlemek için bilim insanı yetiştirerek fikre fikir ile karşılık vermek, genişleyen devletin yönetim kademeleri için memur yetiştirmek, din adamı ihtiyacını karşılamak ve Oğuzların İslam inançlarını pekiştirmek, bilim insanı yetiştirerek onların bilgilerinden devlet ve ülke yararına faydalanmaktı.
Tıp eğitimi hastane ve tıp okulu niteliğindeki bimaristan ve darüşşifalarda verilmekteydi. Medreselerin eğitim dili Arapçaydı. Medreselerden başarıyla mezun olanlara meslek icazetname (diploma) verilirdi.
Anadolu’da kurulan ilk Türk beylikleri ve Türkiye Selçukluları’nın kurdukları medreseler külliye niteliğindeydi. Tokat Niksar’da yapılan Yağıbasan Medresesi Anadolu’nun ilk medresesidir. Mısır’da kurulan Tolunoğulları inanç farkı gözetmeksizin bilim insanlarına büyük önem vermişlerdi. Bu durum Mısır’ı bilimin merkezi haline getirdi.
3.Yaygın Eğitim – Ahilik
Türkiye tarihinde ilk defa Türkiye Selçukluları tarafından oluşturulan Ahi teşkilatının üyeleri usta, kalfa ve çıraklardı. Bu teşkilatın amacı üyeleri arasında dayanışmayı sağlamak, mesleklerini iyi bir şekilde yapmak ve üyelerini mesleki eğitim ile yetiştirmekti. Ahilikte eğitim işbaşında ve iş dışında oluyordu. İş dışında eğitim teşkilatın zaviyelerinde muallim ahi ve pir denilen öğreticiler tarafından verilirdi. Teşkilat üyelerine dinin esasları, okuma ve yazma, ahlak, temizlik, kurumun düzeni ve geleneği, silah kullanımı ve beden eğitimi öğretilirdi.
Ahiliğin iş başında uyguladığı eğitim ise uygulamalı olarak mesleğin inceliklerinin öğretilmesi şeklindeydi ve daha etkiliydi. Her meslek sahibi yanında mutlaka bir çırak bulundurmak zorundaydı. Zanaat dalında belli bir seviyeye gelen çırak icazet alır ve kendi işini kurardı. Ayrıca esnaf ve zanaatkârlara dürüst çalışkan olma, müşteriye saygılı olma kanaatkâr olma, çırakları iyi yetiştirme, komşularının da kazanmasını isteme gibi davranışlar kazandırılmaya çalışılırdı. Halka dönük yaygın eğitim ise cami, mescit, kütüphane ve medreselerin halka açık bölümlerinde yapılırdı.
4. Atabeylik
Türklerde şehzadelere devlet yönetimi hakkında eğitim verilmesi amacıyla tecrübeli ve bilge kişiler görevlendirilmişti. Kök Türklerde vezir Tonyukuk, Bilge Kağan’ın eğitimi ve danışmanlığını üstlenmişti. Büyük Selçuklularda meliklere devlet yönetimiyle ilgili bilgi ve tecrübe kazandırmak için görevlendirilen devlet atabey denilirdi. Sultan Melikşah’ın atabeyliğine Nizamülmülk getirilmişti. Osmanlı Devleti zamanında şehzadeleri eğiten bu görevlilere lala denilmiştir.
5.Türk-İslam Devletlerinde Bilim
İslamiyet’in bilime çok önem vermesi pek çok Müslüman bilim adamının yetişmesini ve bilimsel çalışmalar yapmasını sağladı. Müslüman bilim adamları Abbasiler dönemiyle birlikte birçok yabancı kaynağı Arapçaya çevirmiş ve orijinal fikirleri sayesinde önemli buluşlar yapmışlardır.
Müslüman Türk devletleri de bilim adamlarını desteklemiş, onları bilimsel çalışmalara özendirmiş ve medreseler açarak bilimsel faaliyetlere imkân sağlamışlardır. Böylece Semerkant, Buhara, Fergana ve Bağdad gibi şehirler birer bilim ve kültür merkezleri haline gelmiştir.
Medreseler sayesinde dini ilimler yanında tıp, astronomi, matematik, kimya, tarih ve coğrafya alanında dünyayı etkileyecek hizmetler ve buluşlar yapılmıştır.
C.OSMANLI DEVLETİ’NDE EĞİTİM (XIII
– XVIII. YÜZYILLAR)
Osmanlı Devleti’nin eğitim anlayışı ideal insan tipini yetiştirmek temeline dayanırdı. Hedeflenen insan itaatkâr, vatanını seven, dindar, sevecen ve vefakâr olmalıdır.
Osmanlıda eğitim faaliyetleri, düzenli eğitim kurumları (örgün eğitim) ve sosyal kurumlarda (yaygın eğitim) yapılmaktadır.
1. Örgün Eğitim Kurumları
Osmanlı Devleti’nde eğitim ve öğretimin yapıldığı ilkokul, sıbyan mektebi (mahalle mektebi) idi. Külliyelerin içerisinde, camilerin bitişiğinde veya müstakil bir yapı hâlinde kurulan sıbyan mektepleri her köy, mahalle ve semtte açılmıştır. Ayrıca bu mektepler kız, erkek veya karma olmak üzere farklı binalar şeklindedir. Okulları, devlet adamları ya da varlıklı kişiler vakıf yoluyla kurar ve giderleri vakıf gelirleriyle karşılanırdı.
Okula kayıt-kabul gibi herhangi bir işlem söz konusu değildi. Müslüman olan her ailenin çocuğu bu mekteplere gidebilirdi. Okuma yazma bilen ve bu iş için uygun olduğu kabul edilen imam, müezzin, kayyum vb. kişiler bu mekteplerde ders verirlerdi. Kız çocukları da bilgili, tecrübeli ve hafız olan kadınlar tarafından eğitilirdi.
Okulların genel amacı çocuğa okuma yazma ile İslam dininin kaidelerini ve Kur’an-ı Kerim okumayı öğretmekti. Bundan dolayı mekteplerde elifba, Kur’an talimi, bazı surelerin ezberletilmesi, temel ilmihâl bilgileri, tecvit, yazı yazma ve dört temel işlem öğrencilere öğretilirdi. Mezun
olabilmek için en az bir defa Kuran’ı hatmetme mecburiyeti vardı. Osmanlı Devleti’nde ilköğretim, II. Mahmut Döneminde İstanbul’da zorunlu hâle getirildi. Sıbyan mektepleri Tanzimat Dönemine kadar görevlerini devam ettirdi.
Osmanlı Devleti ülkede yaşayan gayrimüslim cemaatlere eğitim konusunda serbestlik tanımıştı. Her cemaat kendi okullarında serbestçe eğitim ve öğretim görürlerdi.
Ermeniler, Rumlar ve Yahudilerin ayrı okulları bulunuyordu. Bu okullar tamamen bağlı oldukları kiliseler, havralar tarafından denetlenirdi. Öğreticileri büyük oranda papaz ve hahamlar idi.
b. Medreseler
Osmanlı Devleti’nde orta ve yükseköğretim medreselerde verilirdi. Medreseler ile topluma ve devlete gerekli din, ilim ve eğitim hizmetleri yanında devlet idaresinde ihtiyaç duyulan idari (ilmiye, kalemiye) ve adli personelin yetiştirilmesi de sağlanmıştı.
Osmanlılarda ilk medrese, 1330’da Orhan Bey tarafından İznik’te yaptırılmıştır. Sınırlar genişledikçe Bursa, Edirne gibi birçok şehirde medreseler yapılmıştır. İlk dönemlerde Mısır, Suriye, İran, Türkistan ve Anadolu beyliklerinden gelen âlimler de Osmanlı medreselerinde ders vermişlerdir.
Fatih Döneminde okutulacak derslerden müderrislere ödenecek maaşlara kadar değişik düzenlemeleri içeren plan hazırlanmış ve medrese eğitimi bir sistem üzerine oturtulmuştur. 1463- 1470 yıllarında Fatih Külliyesi (Sahn- ı Seman) yaptırılmıştır. Ayrıca Fatih, camiye çevrilen Ayasofya’nın içinde ve bugünkü Eyüp Camii’nin yanında medreseler açtırmıştır. Sahn-ı Seman Medreseleri, Kanuni’ye kadar tefsir, hadis, kelam, fıkıh, Arap dili ve edebiyatını okutan birer ilahiyat fakültesi veya İslam akademisi seviyesindeydi.
Kanuni Sultan Süleyman, Mimar Sinan’a İstanbul’da Süleymaniye Camii ve Medresesini yaptırmıştır. Osmanlı eğitim ve öğretimini en yüksek noktaya ulaştıran Süleymaniye Medresesi, fen ve tıp ilimlerinin verildiği bir eğitim kurumu hâline getirilmiştir. Hariç ve dâhil medreselerini bitiren talebe, dilerse Sahn-ı Seman ve Süleymaniye Medreseleri’ne devam eder ve medrese öğrenimini tamamladıktan sonra icazet alırdı.
Orta düzeydeki medrese öğrencilerine softa, yükseköğretim düzeyindeki öğrencilere de danişmend denirdi. Sahn’ı bitirenlere icazetname (diploma) verilirdi. Her medresede esas olarak bir müderris bulunur, yardımcısına da muid denirdi. Müderrisler, Sahn düzeyindeki bir medreseyi bitirenlerden mülazemet(sıra bekleme) denen bir sistemle atanırdı. Medreselerden mezun olanlar müderris, müftü, kadı, defterdar, hekim, imam, nişancı ve benzeri olurlardı.
Osmanlılarda eğitim öğretim hizmetleri vakıf yoluyla sağlanmıştır. Kanuni Sultan Süleyman’ın ilk yıllarında Anadolu ve Rumeli’de vakıflarca yönetilen toplam 216 medrese bulunmaktaydı.
Medreselerin her kademesinde eğitim, ücretsiz olup büyük medreselerde öğrencinin yeme, içme, yatma, giyim-kuşam, öğrenim masrafları medreselerin vakıfları tarafından karşılanır, ayrıca kendilerine karşılıksız burs verilirdi. Medreselerde önceleri matematik, felsefe (hikmet), astronomi gibi müspet bilimler de okutuluyordu. Zamanla medreselerden müspet bilimler çıkarıldı, yalnızca dinî ve hukuki bilimler kaldı.
- yüzyıldan itibaren medreselerin bozulmasında; okutulmakta olan felsefe, mantık gibi akli bilimlerin boş ve gereksiz olduğunun düşünülmesi, müderris atama sisteminin bozularak kanunlara aykırı olarak devlet adamlarının müdahalesiyle bazı ulema çocuklarına küçük yaşlarda müderrislik verilmesi (beşik uleması), öğrencilerin yeterli öğretim yapmadan müderris olmaları etkili olmuştur.
Medrese öğrencilerinin Celali isyanlarına katılması öğrenci disiplinin bozulmasına sebep olmuştur.
Padişahlar zaman zaman kanunnameler çıkararak medreseleri ıslah etmeye çalışmışlardır. Koçi Bey ve Kâtip Çelebi gibi düşünürler medrese ve ilmiye sınıfının ıslahına yönelik raporlar sunmuşlardır.
Saray Eğitimi:
Osmanlı Sarayı devletin yönetildiği bir merkez olmakla birlikte aynı zamanda yönetici kadroların yetiştirildiği bir okuldu. Sarayda bulunan okullar; Enderun, Şehzadegan Mektebi ve Harem idi.
Enderun Mektebi’nde devşirme sistemiyle saraya alınan acemioğlanlar eğitim görürdü. Burada eğitim oda diye tabir edilen yedi kademeden oluşmaktaydı. Bir üst kademeye geçmek için başarılı olmak şarttı. Eğitimi tamamlayanlar vezir, beylerbeyi gibi yöneticiliklere tayin edilirdi.
Şehzadegan Mektebi, şehzadelerin ilköğretimine mahsus sarayda bulunan okuldur. Harem ise saraydaki kadınların ve cariyelerin yaşamını sürdürdüğü bölüm olup aynı zamanda eğitim gördüğü okuldur.
Cariyelere dinî eğitim okuma-yazma, yeteneklerine göre musiki, resim, edebiyat, dikiş- nakış, örgü gibi dersler verilirdi. Eğitim süresi yedi sekiz yıldı.
ç. Asker Eğitimi
Osmanlı kara ordusunun en önemli bölümünü kapıkulu ocakları ile tımarlı sipahiler oluştururdu. Kapıkulu ocaklarının eğitimi kışlalarda yapılırdı. Devşirme usulü ile alınan genç erkekler çıkma denilen bir usul ile üst ocaklara alınırlardı. Eğitim gören bu gençlerden yetenekli olanlar tespit edilip Enderun Mektebi’ne alınır, geri kalanlar eğitim sonrası yeniçeri ocağına gönderilirlerdi.
Tımarlı sipahiler, gelirlerine göre belli sayıda cebelü denilen atlı askerleri toplar ve bunlara gerekli askerî eğitimi verirdi. Deniz kuvvetlerinin askerlerine levent denilirdi. Leventler Batı Anadolu’daki Türk gençlerinden seçilir, tersane ve gemilerde eğitilirlerdi.
Ayrıca orduda mehterhane, cambazhane, tophane, humbarahane, tüfekhane ve kılıçhane gibi bazı silahların imalatının yapıldığı sanat okulları da vardı.
2.Yaygın Eğitim Kurumları
- Esnaf Eğitimi: Osmanlılarda esnaf teşkilatları olan loncalar kendi mensuplarına mesleki, dini ve ahlaki eğitim verirdi. Esnaf olmak isteyenler küçük yaşta çırak olarak işe başlar, sınavla kalfa ve üç yıl kalfalıktan sonra yine sınavla ustalığı hak kazanırdı. Usta olanlar iş yeri açabilirdi.
- Halk Eğitimi: Osmanlıda halk cami, mescit, tekke, kütüphane, cem evleri, yaren sohbetleri, sıra geceleri, sahaf ve konaklarda çeşitli vesilelerle eğitilirlerdi.
3.XVIII ve XIX. Yüzyıl Başlarında Eğitimde Yenileşme Hareketleri
- yüzyılda Osmanlı Devleti’nin Avrupalı devletlerle yaptığı savaşların büyük bir kısmını kaybetmesi, askerî alanda yenilikler yapmasına sebep oldu. Bu yenilik hareketleri daha sonra diğer alanlara da yayıldı. Yenilikler yapılırken Avrupa’dan getirilen uzmanlardan da yararlanıldı. I. Mahmut Döneminde Humbaracı Ahmet Paşa’nın (Comte de Bonneval) çalışmalarıyla kara subayı yetiştirmek için 1734’de Hendesehane (kara mühendishanesi) açılmıştı. Bu okul III. Selim döneminde Nizam-ı Cedid ıslahatları çerçevesinde daha da genişletilerek adı Mühendishane-i Berri-i Hümayun’a çevrilmiştir. III. Mustafa döneminde deniz subayı yetiştirmek için 1773’te açılan Deniz Mühendishanesi, III. Selim döneminde daha da genişletilerek adı Mühendishane- i Bahri-i Hümayun olmuştur. Dönemin yenilik hareketlerinden birisi de Osmanlıların matbaayı kullanmasıdır.
- yüzyıl başlarında Batı teknolojisini öğrenmek üzere Avrupa’ya öğrenciler gönderilmeye başlanmıştır. II. Mahmut Döneminde ordunun doktor ihtiyacını karşılamak üzere Tıphane-i Âmire ve Cerrahhane-i Mamure (1827) ve yeni kurulan Asâkir-i Mansûre-i Muhammediye ordusuna subay yetiştirmek amacıyla da Mekteb-i Fünûn-ı Harbiye (1834) açılmıştı.
4.Osmanlıda Bilim
Osmanlı Devlet’inde XVIII. yüzyıla kadar medreselerde dini ve pozitif bilimler okutulmaktaydı. Dini bilimler; Kuran, hadis, fıkıh, kelam ve Arapça; pozitif bilimler ise araştırma, deney ve gözleme dayanan matematik, kimya, fizik, tıp ve astronomi gibi bilimlerdi.
Başta padişahlar olmak üzere devlet yöneticileri bilginleri himaye etmiş ve onlara çalışma imkânları sağlamışlardır. Fatih ile birlikte sosyal ve fen bilimleri ön plana çıkmıştır. İstanbul’u bir bilim merkezi haline getiren Fatih, Batı dillerinden birçok eseri tercüme ettirerek bizzat incelemiştir. XV. Ve XVI. yüzyıllarda önemli bilim insanları yetişmiştir:
Kadızade-i Rumi(1337- 1421): Bursa’daki ilk eğitimimden sonra ilim tahsili için Horasan ve Maveraünnehir’e gitmiş ve Semerkant’ta Uluğ Bey’in medresesinde müderrislik, rasathanede müdürlük yapmıştır. Uluğ Bey, Ali Kuşçu ve Fethullah Şirvânî öğrencilerim arasındadır. Astronomi ve matematik alanlarında eserleri vardır.
Sabuncuoğlu Şerafeddin(1386- 1470): Amasya
Darüşşifası’nda hekimlik yapmıştır. Fatih Sultan Mehmet’e ithaf ettiği Kitâbü’l- Cerrâhiyyetü’l-Hâniyye adlı eserinde hasta tedavi metotlarını en ince ayrıntılarına kadar minyatürlerle destekleyerek anlatmıştır. Mücerrebname adlı eserinde hayvanlar ve kendi üzerinde denediği ilaçlar ile tedavi metotlarına yer vermiştir.
Altuncuzade (15. yüzyıl): Fatih Sultan Mehmet dönemi hekimlerindendir. Özellikle idrar yolu hastalıkları üzerinde başarılı çalışmalar yapmıştır. Bitkilerden ilaç yapma konusunda uzmanlaşmış ve birçok hastalığı ilaçla tedavi etmiştir.
Ebussuud Efendi(1490- 1574): Kanuni dönemi şeyhülislamlarından olup 30 yıl şeyhülislamlık görevinde bulunmuştur. Kanuni Sultan Süleyman’ın oluşturduğu kanunların hazırlanmasına katkıda bulunmuştur. Tefsir, fıkıh gibi ilim dallarında eserler yazmıştır.
Pîrî Reis(1475- 1555): Osmanlı donanma komutanlarından olup kaptan-ı deryalık yapmıştır. Kitab-ı Bahriye adlı eserinde Akdeniz, Kızıldeniz ve Hint Okyanusu hakkında bilgiler vermiştir. Eserinde Amerika’nın keşfinden ve dünyanın yuvarlak olduğundan bahsetmiştir. Çizdiği dünya haritası çok meşhurdur.
Seydi Ali Reis(1498- 1563): Osmanlı donanma komutanlarındandır. Hint deniz seferlerinde bulunmuştur. Mir’atü’l-Memâlik adlı eserinde bu seferi ve dönüşünü anlatmıştır. Kitâbü’l-Muhit’te ise yön tayini, büyük fırtınalar, limanlar, rüzgârlar, zaman hesabı gibi denizcilikle ilgili bilgiler vermiştir.
Takiyüddin Mehmet(1525- 1585): Astronomi, matematik ve mühendislik alanlarında çalışmalar yapmıştır. Osmanlılarda ilk Rasathaneyi kurmuştur. Eserlerinde astronomi aletlerinin kullanımını, astronomi cetvellerini ve mühendislikle ilgili çalışmalarını anlatmıştır.
Kâtip Çelebi(1608- 1656): Tarih, coğrafya ve bibliyografya alanındaki çalışmalarının yanı sıra medreselerdeki eksiklikleri Eleştirmiştir. Keşfü’z-Zünûn adlı eseri on beş bine yakın kitap ve on bine yakın yazarı tanıtan büyük bir bibliyografya ansiklopedisi mahiyetindedir. Cihannüma adlı eseri ise çeşitli ülkeler hakkında bilgi verdiği coğrafya kitabıdır. Bunların dışında yirmiye yakın eseri daha vardır.
Hezarfen Ahmet Çelebi(XVII. yüzyıl): İnsanlıktarihinin ilk uçuşunu gerçekleştiren Türk bilim adamıdır. Kendisinden önce uçuş denemeleri yapan insanların eserlerini incelemiş ve yaptığı kanatları takarak IV. Murat’ın huzurunda Galata Kulesi’nden uçarak Boğazı geçip ve Üsküdar’a inmiştir.
Lagari Hasan Çelebi(XVII. yüzyıl): Tarihteki roketle ilk uçuş denemesini yapan Türk bilim adamıdır. IV. Murat’ın kızının doğum gününde (1633) yapmış olduğu roketle yaklaşık 300 metre kadar havalandıktan sonra taktığı kanatlarla İstanbul Boğazı’na iniş yapmıştır.
Evliya Çelebi(1611- 1682): Osmanlı seyyahıdır. Hayatı boyunca başta Osmanlı Toprakları olmak üzere komşu
ülkelerde gezip gördüğü yerlerin coğrafyasını, tarihini, idari yapısını, örf ve adetlerini 10 ciltlik Seyahatname adlı
eserinde toplamıştır.
Koçi Bey(XVII. yüzyıl): IV. Murat’a Osmanlı Devleti’nin duraklamasının sebepleri ve çareleriyle ilgili raporlar sunan bir devlet adamıdır.
Humbaracı Ahmet Paşa(1675- 1747): Asıl adı Comte de Bonneval olup bir Fransız subayı iken sığındığı Osmanlı Devleti tarafından Humbaracı Ocağını ıslah etmekle
görevlendirilmiştir. Osmanlı’da modern manada topçu okulunun kurulmasını sağlayarak topçu subaylarına matematik dersleri vermiştir.
Ahmet Cevdet Paşa(1822- 1895): Osmanlı Devletinin tarih ve hukukçu devlet adamlarındandır. Mecelle’yi hazırlayan komisyonun başkanlığını yapmıştır. Bunun dışında Tarih-i Cevdet adlı eserinde Osmanlı Devleti’nin son döneminin tarihini anlatmıştır. Kısas-ı Enbiya adlı eserinde ise peygamberlerin hayatı, halifeler dönemi ve II. Murat’a kadarki Osmanlı tarihini anlatmıştır.
Ç. TANZİMAT SONRASI OSMANLI EĞİTİMİ
Klasik dönem Osmanlı eğitim sisteminin yetersiz kalması sebebiyle Tanzimat Dönemi aydınları medresenin dışında yeni eğitim düzeni kurmak için çalışmaya başladı.
Tanzimat Döneminde siyasi alanda olduğu gibi eğitim alanında da Osmanlıcılık ilkesi hayata geçirilmeye çalışılmıştır. Yeni okullar açılarak Müslüman ve gayrimüslim herkesin buralarda aydınlanıp Osmanlı vatandaşlığı bilincine erişmesi hedeflenmiştir.
Tanzimatçılar, rüştiye sayısını artırarak Osmanlı tebaasını kaynaştırmayı; bir yandan da Batı’daki eğitim kurumlarının benzerlerini açarak her alanda eleman ve uzman yetiştirmeyi amaçlamışlardır.
Tanzimat dönemindeki bir diğer yenilik de usul-i cedid (yeni usul, yöntem) idi. Buna göre eğitim ve öğretimde ders araç gereçleri konusunda yenileşme, özellikle öğretmenlerin geleneksel öğretim yöntemlerini bırakıp yeni ve etkili öğretim yöntemlerini uygulaması hedeflenmiştir. Medrese dışındaki örgün eğitimde ilk, orta ve yükseköğretim şeklinde bir derecelemeye gidilmiş ve kapsamlı düzenlemeler düşünülmüştür. 1856’da bütün eğitim işleri Maarif-i Umumiye Nezareti’ne bağlandı. 1869’da çıkarılan Maarif-i Umumiye Nizamnamesi ile o güne kadarki uygulamalar bir sisteme bağlanmış, ayrıca XIX. yüzyılın sonuna kadar yapılacak işler için planlar hazırlanmıştır. Bir eğitim meclisi kurularak ders kitaplarının yazımı, öğretmenlerin tayini ve devlet okullarının denetimi bu meclise verilmiştir.
1. İlköğretim
Sıbyan mekteplerinde düzenleme yapılarak okutulacak dersler, sınav sistemi, öğretmenlik şartları ve okulların inşası ve tamiri, öğretmen maaşları, diğer masrafların nasıl karşılanacağı hükme bağlanmıştır.
Maarif Nezaretine bağlı okullara mekteb-i iptidai(ilkokul), Evkaf Nezaretine bağlı okullara sıbyan mektebi denilmiştir. 1876 Kanun-ı Esasi’ye göre ilköğretim zorunlu hale
getirilmiştir. 1913’te rüştiyeler ilköğretime dâhil edilerek bu mekteplerde eğitim 6 yıla çıkarılmıştır. 1910’dan itibaren Osmanlıda azınlıkların girişimiyle özel okul öncesi eğitim kurumları (anaokulu) açılmaya başlanmıştır. 1914’te ise ilk resmi okul öncesi eğitim kurumu açılmıştır.
2. Ortaöğretim
- Rüştiyeler: Mahmut Dönemine kadar sıbyan mektepleri ilk askeri okullar arasında bir öğretim kademesi yoktu. Özellikle askeri okullara öğrenci yetiştirmek amacıyla rüştiyeler açılmıştır. Sıbyan mekteplerini bitirip şehadetname alan öğrenciler sınavsız rüştiyelere kabul edilirdi. İstanbul’da kızlar için de kız rüşdiyeleri açılmıştır. 1910 yılında 80 kız rüştiyesi bulunmaktaydı. II. Meşrutiyet döneminde idadiler, rüştiye sınıflarını da içine almıştır. 1913’te çıkarılan kanunla rüştiyeler iptidai mektepleriyle birleştirilmiştir.
Rüştiyelerde kapsamlı bir ders programı vardı. Dinî ve pozitif bilimler birlikte okutulmaktaydı. Ticaretin yoğun olduğu bölgelerde yabancı dil dersi Fransızca konulmuştur.
- İdadiler: Tanzimat döneminin sonlarına doğru rüştiyelerin üzerinde ve yüksekokullara öğrenci yetiştirmek amacıyla 1868’deGalatasaray Sultanisi açılmıştı. 1869 Maarif Nizamnamesi’ne göre İdadilerin açılma amacı, bütün tebaa çocuklarının bir arada eğitim görebilmeleri ve Osmanlı birliğini sağlamak idi. İdadilerin öğretim süreci 3 yıl olacaktı. Daha sonraki dönemlerde rüştiyelerin idadilerle birleştirilmesiyle kasabalardaki idadilerin eğitim süreci 5, şehirlerdeki ise 7 yıla çıkarıldı.
Ekonomik zorluklar yüzünden 1873 yılına kadar idadiler açılamadı. İdadilerin ülke çapında yaygınlaşmaları II. Abdülhamit döneminde oldu. Bütün yedi yıllık idadiler 1910- 1913 yılları arasında önce sultani daha sonrada lise adını aldı.
- Sultaniler: Sultanilerin açılmasında Fransız eğitim kurumları model alınmış ve idadilerin üzerinde eğitim vermeleri hedeflenmiştir. 1873’te eğitime başlayan
Darüşşafaka, sultani seviyesinde eğitim veren bir okuldu. Fransız asker, lise programını uygulayan bu okulda kimsesiz ve fakir çocuklar okuyordu. İlk kız idadisi 1911’de İstanbul’da açılan ve 1913’te İstanbul İnas Sultanisi, 1915’te de Bezm-i Âlem Sultanisi adını alan okuldur.
3. Yükseköğretim (Darülfünun)
Osmanlı Devleti’nde 1845 yılında medrese dışında bir yüksek öğretim kurumu olarak Darülfünun’un açılması gündeme geldi. Açılacak okulda Müslüman ve gayrimüslim öğrenciler birlikte okuyacak ve mezun olunca devletin çeşitli kademelerinde görev alacaklardı.
Darülfünun’a öğrenci yetiştirmek için lise düzeyinde bir okul olan Darülmaarif kuruldu. Öğretim elemanı
yetiştirmek maksadıyla Avrupa’ya öğrenciler gönderildi. 1851’de okulların ve açılacak Darülfünun’un ders kitaplarını hazırlamak ve bilim akademisi olarak çalışmak üzere
Encümen-i Daniş adıyla bir komisyon kuruldu. Bu komisyon on bir yıl kadar çalıştı.
Darülfünun ilk derslerini 1863’te halka açık konferanslar şeklinde vermeye başladı. Derslere rağbet azalınca eğitime son verildi. 1870’te tekrar derslere başlanan Darülfünun’da felsefe, edebiyat; tabi ilimler, matematik ve hukuk olmak üzere üç bölüm bulunmaktaydı. Bölümlerde eğitim süresi üç yıldı. Ancak bir yıllık eğitimden sonra yine derslere ara verildi. İki defa daha açılıp kapanan Darülfünun, varlığını 1933 yılına kadar sürdürdü. Yerine İstanbul Üniversitesi kuruldu.
4. Mesleki Eğitim
Osmanlı Devleti’nde yerli sanayi kapitülasyonlar nedeniyle korumasız kalmış ve çöküş sürecine girmişti. Devlet
adamları bu durumu önlemenin yollarından biri olarak da teknik bilgi verecek okulların açılmasını zorunlu görüyorlardı. XIX. yüzyılın ortalarından itibaren öğretmenlik, ziraat, tıp, memurluk, hukuk, ticaret gibi alanlarda birçok meslek okulu açılmıştır. Bu dönemde kız çocuklarının eğitimlerine dair yeni düzenlemeler yapılmıştır. 1869 Maarifi Umumiye Nizamnamesi ile kızlar için öğretmen okulu açılması, rüştiye sayısının arttırılması kararlaştırıldı. Ayrıca kız sanat okulları ve kadın sağlığı için ebe mektebi açıldı.
Bunlar dışında I ve II. Meşrutiyet dönemlerinde Sanayi-i Nefise Mektebi (Güzel Sanatlar Okulu), Hendese-i Mülkiye Mektebi (İktisat Okulu), Polis Mektebi, Darülelhan (Konservatuar) gibi değişik alanlarda birçok okul açılmıştır.
5.Azınlık ve Yabancı Okulları
- Azınlık Okulları: Osmanlı Devleti’nde gayrimüslimler, Tanzimattan sonra pek çok okul açtılar. Geniş imkâna sahip azınlık okullarının bazılarında matbaa bile bulunmaktaydı.
Bu okullar zamanla azınlıklar arasında milliyetçilik fikirlerinin yayılmasında etkili olmuştur. 1897 yılı itibariyle Osmanlı sınırları içinde azınlıkların sahip oldukları okul sayısı 6.523’tür.
b.Yabancı Okullar
Osmanlı Devleti, yabancılara ekonomik kapitülasyonların yanında eğitim alanında da ayrıcalık tanımıştı. Yabancılara tanınan bu serbestlik misyonerlerin Osmanlı ülkesine gelerek birçok okul açmasına neden oldu. 1897 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nda; 131 Amerikan, 127 Fransız, 60 İngiliz, 22 Alman, 22 İtalyan, 11 Avusturya, 7 Rus ve 4 İran okulu vardı.
Ticaret ve misyonerlik amacıyla Osmanlı ülkesine gelen yabancıların amacı; açtıkları bu okullarda kendi kültürlerini yaymak, misyonerlik faaliyetlerinde bulunmak, azınlıklıkları milliyetçilik şuuruyla devlete karşı isyan ettirmekti.
Osmanlı Devleti bu okulları denetleyemiyordu. 1914’te kapitülasyonların kaldırılması ile bu okulların çoğu kapatıldı. 1915 yılında çıkarılan talimatname ile bu okulların zararlı faaliyetleri önlenmek istenmişti. Ancak bu okullardaki yıkıcı faaliyetler önlemedi. Tanzimat döneminde yapılan değişikliklerle öğretim kurumlarında ortaya çıkan bu çeşitlilik; çok farklı bilgi, düşünce, dünya görüşüne sahip insanlar yetişmesine sebep olmuştur. Bu zıtlıklar toplumda olumsuz sonuçlar ortaya çıkarmıştır.
D.CUMHURİYET DÖNEMİNDE EĞİTİM (1938’E KADAR)
1.Cumhuriyet Dönemi Eğitim Anlayışı
Milli Mücadele yıllarında eğitimi planlama adına 1921 yılında Maarif Kongresi toplanmış ve kongrede ilkokul ve ortaöğretim programları ile köy öğretmeni yetiştirilmesi konuları görüşülmüştü.
1923’te imzalanan Lozan Antlaşması’nda yabancı okullar meselesi ele alınmıştı. Buna göre yabancı okullar Türk kanunlarına ve diğer okulların bağlı bulunduğu tüzük ve yönetmeliklere uyacaklardı. Bu okullardaki eğitim ve öğretimi Türk hükümeti düzenleyecekti
Cumhuriyet dönemi eğitim alanında yapılan çalışmalar, Osmanlıdan miras kalan problem ve sıkıntıları ortadan
kaldırmanın yanında, çağdaş eğitim alanında meydana gelen değişimleri de yakalamayı hedefliyordu. Cumhuriyetin ilk yıllarında okur- yazar nüfus azdı. Öğretmenlerin çoğu mesleki eğitimden geçmemişti ve öğretim programları günün ihtiyaçlarına cevap veremez durumdaydı. Okul binalarının çoğu eğitim öğretime elverişli değildi. Ayrıca ders araç- gereçleri bakımından okullar yetersizdi. Eğitimle ilgili merkez ve taşra teşkilatı tam anlamıyla kurulamamıştı. Eğitim ve kültür alanlarındaki inkılâpların yapılmasında; eğitim ve öğretimdeki çatışmayı ortadan kaldırarak birlik beraberliğin sağlamak, eğitim ve öğretim faaliyetlerini çağdaş ve laik hale getirmek, eğitimi yaygınlaştırmak ve kolaylaştırmak ve her alanda yeterli eleman yetiştirmek, eğitim ve öğretimde fırsat eşitliğini sağlamak, Türk dilini ve tarihini araştırmak gibi amaçlar etkili olmuştur. 3 Mart 1924’te kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu’yla eğitim ve öğretim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanarak öğretim birliği sağlandı. Azınlık ve yabancı okulların dini ve siyasi amaçlarla öğretim yapmaları yasaklandı.
1 Kasım 1928 tarihinde çıkarılan Türk Harfleri Hakkında Kanun ile Latin harflerini kabul edildi.
- Eğitim-Öğretim Alanındaki Diğer Gelişmeler
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren okul öncesinden, üniversiteye kadar eğitim kurumlarının yaygınlaştırılması için çalışmalar yapılmıştır.
- 1924 yılında Topkapı Sarayı müze haline getirilmiş, aynı yıl Ankara’da Musiki Muallim Mektebi açılmıştır.
- 1925’te açılan Ankara Hukuk Mektebi Hukuk Fakültesi adını almıştır.
- 1930’da Ankara’da Etnografya Müzesi açılmıştır.
- 1933’te Darulfünun kaldırılarak yerine İstanbul Üniversitesi kurulmuştur. Bu üniversitede Hitler Almanyası’ndan kaçan bilim adamları da görev almışlardır.
- 1933’te Yüksek Ziraat Enstitüsü kurulmuştur.
- 1936’da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi açılmıştır.
- İstanbul’daki Sanayi-i Nefise Mektebi, Güzel Sanatlar Akademisi’ne dönüştürülmüştür.
- 1936’da Ankara Devlet Konservatuvarı açılmıştır.
- 1937 yılında Dolmabahçe Sarayı’nın bir kısmı müze haline dönüştürülmüştür.
- Eğitim ve öğretimi yaygınlaştırmak için çok sayıda ilk, orta, lise ve öğretmen okulu açılmıştır.