Toplumsal Yapı Konu Anlatımı
Yapı sözcüğü, günlük hayatta birçok farklı alanlarda kullanılan işlevsel bir sözcüktür. Okulun yapısı, insanın yapısı, iskeletin yapısı gibi. Yapı, ayrı ayrı parçaların sistemli ve düzenli ilişkilerinden doğan bütündür. Dolayısıyla yapının oluşumu için parçaların sadece bir araya gelmesi değil parçalar arasında sistemli bir ilişkinin var olması da gereklidir. Örneğin, insanın yapısı sadece organlarının toplamından ibaret olmayıp bu organların uyumlu bir şekilde çalışmasından oluşuyorsa toplumsal yapı da, toplumu oluşturan insanların basit bir toplamı olarak değerlendirilemez. Toplumsal yapı, her bir parçanın diğerinden bağımsız olarak yer aldığı tesadüfen bir araya gelmiş insanlardan oluşmuş bir sistem değildir. Aksine toplumsal yapı, toplumdaki organize olmuş ilişkilerin bir bütünüdür ve toplumun bir çerçevesidir. Toplumu oluşturan öğeleri, bu öğelerin toplum içerisindeki yerleri ve aralarındaki ilişkiler ile bu ilişkilerin işleyişindeki düzenlilikleri ifade eder. Toplumsal yapı bireyler arası ilişkilerin ortaya çıkardığı gruplar ve kurumların toplamından oluşan bir bütün olduğundan, toplumsal yapıdaki öğelerden birindeki değişme ve gelişme diğerlerini de etkiler. Örneğin siyaset veya ekonomik yapıdaki değişmeler, değer
yargılarını, sosyal ilişkileri, hukuk, aile, eğitim kurumlarını etkilemekte ve değişikliğe yol açmaktadır. Sadakat, itaat, dayanışma, fedakârlık, paylaşma, yardımlaşma, otoriteye saygı vb. değerlerin hâkim olduğu toplum yapısı, bütün kurum ve kuruluşlarıyla bu değerlerin etkisi altında gelişir. Toplumlar dinamik bir yapıya sahip olduklarından değişen dengelerin yerini yenisi alır. Dolayısıyla farklılaşarak bütünleşme sonucu sosyal yapı meydana gelir.
3.1.1. Toplumsal Yapının Unsurları
Toplumu oluşturan ögeler insan yaşamının ürünü oldukları için çok çeşitlidir. Dolayısıyla toplumsal yapı, toplumun hem maddi hem de manevi yönünü içine alan bir kavramdır. Maddi yön fiziki yapıyı, manevi yön kültürel yapıyı oluşturur. 1. Kültürel Yapı (manevi yön): Sosyal örgütler (dernekler, mesleki ve ticari kuruluşlar…) sosyal zümreler (cemaat, cemiyet, tabaka, sınıf…), sosyal kurumlar (hukuk, eğitim, ekonomi, siyaset, ahlak…) bireyler arası ilişkiler sonucu ortaya çıkan toplumsal normlar, değerler, inançlar, yaptırımlar, statüler, roller vb. bu yapıyla ilgilidir.
Her toplum, kurum diye adlandırabileceğimiz görece standartlaşmış davranış biçimlerinden oluşmuş bir yapıya sahiptir. Toplumsal yaşamda bireylerin ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlayan kurumlar toplumsal yapının ana gövdesini oluştururlar. Toplumda hâkim olan değer ve normlara göre şekillenen kurumlar üslendikleri işlevlerle toplumsal yapının ayakta kalmasını sağlarlar.
Toplumsal kurumların toplumsal yapı ile ilgili temel işlevlerini şöyle sıralayabiliriz: Aile, neslin devamını, gençlerin sosyalleştirilmesini sağlar. Eğitim, bireylerin toplumsal hayata uyumlu bir şekilde katılmalarını ve çeşitli mesleki beceriler edinmelerini sağlayan kurumdur. Din, bireylerin inançları ile ilgili davranışlarını konu edinir. Ekonomi, bir toplumdaki üretim tüketim ve paylaşım ilişkilerini konu edinir. Siyaset, toplumun nasıl yönetileceği ile ilgili ilişkileri düzenler. Hukuk, insanlar arası ilişkileri haklar temelinde düzenleyen kurumdur. Ahlak, İyi-kötü gibi değer yargıları içeren ve bireyler arası ilişkileri yönlendiren davranış biçimleridir .
2. Fiziki Yapı (maddi yön):
a) Demografik Yapı: Nüfusu, sayı yönünden inceleyen bilime demografi denir. Nüfus, toplumsal yapının en canlı ve dinamik unsurudur. Nüfusun azlığı ya da çokluğu, nüfusun okuma yazma oranı, eğitim düzeyi, kişi başına düşen millî gelir, doğumların, ölümlerin, ve göçlerin nasıl bir dağılım gösterdiği, zaman içinde nasıl değişeceğinin bilinmesi, toplumsal yapıyı ve onda meydana gelecek değişimleri tanıyıp, tahmin etmeyi sağlar. Bu da planlamayı kolaylaştırdığı gibi toplum düzeni ve kalkınma açısından çok önemlidir.
- b) Yerleşim Biçimleri ve Coğrafi Konum: Toplumsal yapı hakkında önemli bilgiler veren bir unsur da yerleşim biçimleri, coğrafi konum ve iklimdir. İklim şartları, insanların yaptığı ekonomik uğraşlarını, giyim ve beslenme tarzlarını şekillendirir. (Eskimolarda olduğu gibi). Ayrıca yer altı ve yer üstü zenginlikleri, bu zenginliklerin aktif bir şekilde kullanılabilmesi, ulaşım şartları, şehir, kasaba, köy şeklindeki yerleşim şekilleri de toplumsal yapının fiziki yönünü oluşturur. Tarihteki toplumlara baktığımızda, toplumların coğrafi şartları dikkate alarak yerleşim yerleri oluşturduklarını görmekteyiz.
Örneğin ilk yerleşim yerlerinin nehir kenarları, korunaklı dağ etekleri olduğunu daha sonra nüfus artışı, sosyal, kültürel, ekonomik ve teknik dağılımlara paralel olarak yerleşim biçimlerinin de değiştiğini görüyoruz. Toplumların yerleşim düzenleri, toplumsal yapı hakkında bize fikir vermekte ve toplum yapılarının değişime açık olduğunu göstermektedir. Toplumların sosyo-ekonomik ve teknik değişimleriyle ilişkili temel üç yerleşim biçiminden söz edilebilir. Bunlar: köy kent ve metropollerdir. Bu yerleşim biçimlerinin özelliklerini şöyle ifade edebiliriz:
- Köy toplumsal yapısının özellikleri
- Ekonomi, tarım ve hayvancılığa dayalıdır.
- Kültürel yapı homojendir. (aynı özellikleri gösteren-tek tip)
- Nüfus yoğunluğu azdır.
- Birincil (samimi) ilişkiler hâkimdir.
- Statü değiştirme oldukça sınırlıdır.
- İşbölümü cinsiyete dayalıdır.
- Toplumsal kontrol, gelenek ve göreneklerle sağlanır.
- Mekanik dayanışma vardır.
- Toplumsal hareketlilik pek görülmez, değişim az ve yavaştır.
- Kent toplumsal yapısının özellikleri
- Ekonomi; ticaret, sanayi ve hizmete dayalıdır.
- Kültürel yapı heterojendir. (farklı özelliklere sahip-çok çeşitli)
- Nüfus yoğunluğu fazladır.
- İkincil (resmî) ilişkiler hâkimdir.
- Statülerde değişme çok sık görülür.
- İş bölümü teknik ve uzmanlaşmaya dayalıdır.
- Toplumsal kontrol hukuk kuralları ile sağlanır.
- Organik dayanışma vardır.
- Toplumsal hareketlilik vardır, değişim çok ve hızlıdır.
- Sanayileşmenin artmasıyla birlikte kentler tek merkezli olmaktan çıkıp çok merkezli büyük kentler hâlini almıştır. Metropol olarak da adlandırılan bu anakentler sanayi, ticaret, finans, eğitim, alışveriş başta olmak üzere birden fazla merkezin birleşmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Nüfusu bir milyondan fazla olan “metropol kent” sadece kendilerine değil çevrelerindeki irili ufaklı kentlere üretim, ticaret, ulaşım, kültür, sanat, eğitim gibi birçok alanda hitap edebilen çok merkezli kentlerdir. İstanbul, İzmir, Adana, Bursa gibi kentler metropol kent olarak adlandırılır. Dünyada ise Paris, New York, Pekin gibi kentler birer metropoldür. Kişilere sağlamış oldukları iş imkânlarından dolayı oldukça kalabalık bir nüfusa sahip olan metropoller, sürekli göç almaktadırlar. Metropollerin merkezleri yerleşme ve oturma açısından çekici olmadığından nüfus genellikle merkez kenarındaki yerleşme yerlerinde yoğunlaşır. Bu yerleşim yerleri uydu kentlerini (banliyö) oluşturur. Mahalli idareleri olan banliyöler, ulaşım ağıyla metropole bağlıdır.
Toplumsal yapı içerisinde yer alan bir diğer kavram da millettir. Millet (Ulus): Bir toprak parçası üzerinde yaşayan, ortak bir dil, kültür, tarih, duygudüşünce gibi kendine has özellikleriyle diğer topluluklardan ayrılan, çeşitli tehlikelere karşı birlikte hareket edebilen topluluklara millet denir. Millet kavramı, feodal toplumun yıkılması ve kapitalist toplumun oluşumu döneminde ortaya çıkmıştır. Fransız Devrimi’nden sonra milletler kendi devletlerini kurmaya başlamışlardır. İnsanların oluşturduğu her topluluğa millet denemeyeceği gibi milleti oluşturan unsurlar da tek başına bir milleti oluşturmaya yetmez. Bu unsurlar bir bütünlük içinde ve bazıları da tarihsel süreç içerisinde milletlerin oluşmasında etkili olmuştur. Milleti oluşturan unsurlar şunlardır:
Maddi Unsurlar: Irk Birliği, Toprak Birliği, Ekonomi Birliği
Manevi Unsurlar: Din Birliği, Dil Birliği, Ülkü Birliği, Tarih ve Kültür Birliği
Millet olma bilinci toplumsal yapıyı güçlendiren en önemli unsurlardandır. Ahlaki ve manevi değerlerle güçlenen millî birlik ve beraberlik sayesinde toplumsal dayanışma ve yardımlaşma gelişir, toplumsal kalkınma sağlanır, yıkıcı ve bölücü dış tehditlere karşı mücadele potansiyeli kazanılır.
3.2. TOPLUMSAL ETKILEŞIM VE ÇEŞITLERI
Toplumsal Etkileşim: Birey ya da grupların birbirlerini etkilemek suretiyle gerçekleştirdikleri toplumsal davranışlardır. Etkileşim grupların biçimlenmesinde, statü ve rollerin belirlenmesinde önemli bir faktördür. Etkileşim, kişileri birbirine bağlayacak özellikte olursa onları birbirine yaklaştırır, çatışma şeklinde gerçekleşirse toplumun varlığını tehdit edecek boyutlara ulaşabilir.
- Mübadele (değişim, sosyal alışveriş): Beklenti ve karşılık alma amacıyla davranışta bulunmadır. Bu etkileşim süreci insanların sosyal ilişkilerinde çıkar elde etme arayışında oldukları varsayımından hareket etmektedir. Bu nedenle çift yönlüdür ve gönüllülük esasına dayanır. Mübadele ilişkisinin kendisinden çok, kişiye sağladığı yarar önemlidir. Bu etkileşime işçi ve memurların haklarının korunması beklentisiyle sendikalara üye olması, bireylerin güzel vakit geçirmek için arkadaşlık kurmaları, yardıma karşılık teşekkür beklenmesi gibi örnekler verilebilir. Bir hizmeti, karşılık beklemeksizin yerine getirmek asil, hizmetin karşılığını almak ise kârlı bir davranıştır.” diyen Aristo mübadele ilişkisini ifade etmektedir.
- İşbirliği: Toplum, bireylerden gruplara, gruplardan kurumlara, küçüklerden büyüklere ilişkiler ağının oluşturduğu bir bütündür. Yaşamın zorluğu ve kolaylığı bu ağ içerisinde gerçekleşen iş birliğine bağlıdır. Sosyal yaşamın var olması için bireylerin ya da grupların ortak bir hedefe yönelik olarak birlikte hareket etmeleri, yeteneklerini, becerilerini bir araya getirmeleri yani iş birliği yapmaları gerekir. Maden kazasında ya da bir depremde insanların yardımlaşması bu etkileşim türüne örnek olarak verilebilir.
- Rekabet: İki veya daha fazla bireyin ya da grubun, belli bir hedefe ulaşmak için içine girdiği yarıştır. En önde olmak, birinci olmak, en çok tercih edilen olmak kısacası öne geçmek için bireyler ve gruplar kabul edilmiş bir dizi kurallar çerçevesinde etkileşimde bulunurlar. Reklam kampanyaları, otobüs firmalarının taşıma ücretlerini düşürmesi bu duruma örnek olarak verilebilir.
- Çatışma: İki veya daha çok kişi ya da grubun birinin diğerini ortadan kaldırmaya veya etkisizleştirmeye çalışmasıdır. Rekabet bir yarışma olmaktan çıkıp zıtlaşmaya (düşmanlığa) dönüştüğünde çatışma ortaya çıkar. Çatışma, fiziksel şiddet içerebildiği ya da bir bireye veya gruba sözlü saldırı biçiminde olabildiği için zararlı bir etkileşim biçimi olarak kabul edilir. Savaşlar, ihtilaller ve kavgalarda düşmanı yenmek amacıyla çatışmaya girilmesi, sokak eylemcilerinin haklarını aramak yerine kamu mallarına zarar verecek davranışları bulunmaları bu duruma örnektir.
- Uyum: Grubun beklentileri ile uyuşan davranış türüdür. Toplumsal hayatın bir istikrar ve düzen içinde sürdürülebilmesi, birlik ve beraberliğin sağlanması çoğu zaman bireylerinin hiçbir zorlama olmaksızın uyum davranışı göstermeleri ile mümkündür. Aile hayatımızda, ibadetlerimizde, devlete karşı yurttaşlık görevlerimizde uyum davranışı sergileriz. Bu baskı ile değil kendi doğamızdan zorunlu hissettiğimiz davranışlardır. Cami ziyaretinde bulunan turistlerin başörtüsü takması, arkadaş ortamında kırgınlığa yol açabilecek davranışlardan kaçınma gibi davranışlar örnek olarak verilebilir.
- Uyarlama (adaptasyon): Sosyo-kültürel değerleri birbirinden farklı birey ya da grupların çatışmayı engellemek, azaltmak ve uyumu sağlamak için karşılıklı ödünler vererek uzlaşmalarını sağlayan bir etkileşim türüdür. Birey ya da grupları içinde yaşadıkları topluma uyumlu hâle getirmeyi amaçlayan politikalardan oluşur. Farklı bölgelerden gelerek kente yerleşmiş bireylerin kent yaşamına uygun davranışlarda bulunmaları, Kızılderililerin, Amerikan yaşam tarzına alıştırılmaya çalışılması gibi durumlar örnek olarak verilebilir.
- Benzeştirme: Toplumun ana gövdesini oluşturan toplumsal grupların lehine diğer grupların değişime teşvik edildiği hatta kimi zaman zorlandığı bir etkileşim biçimidir. Toplum içindeki azınlıkların dinini, dilini hatta adını otorite aracılığıyla veya okul ve medya kanalıyla değiştirmeye zorlama bu etkileşime örnek olarak verilebilir.
3.3. TOPLUMSAL TABAKALAŞMA
Geçmişten günümüze kadar toplumsal farklılaşmanın, eşitsizliğin bulunmadığı hiçbir toplum olmamıştır. Servet ve güç arasındaki farklılıkların neredeyse hiç bulunmadığı en yalın kültürlerde bile, bireyler arasında, erkeklerle kadınlar arasında, gençlerle yaşlılar arasında eşitsizlikler olmuştur. Örneğin, İlk Çağ toplumlarında bir kişi avcılıkta özel bir yeteneği olduğu için ya da ataların ruhlarına özel bir erişimi olduğuna inanıldığı için, ötekilerden daha yüksek bir statü elde edebilmiştir. Toplumu oluşturan bireyler ve gruplar arasındaki (görece) eşitsizliklerin yol açtığı farklılaşmalar, hiyerarşik bir sıralanışın ortaya çıkmasına yol açmakta, bu durum ise toplumsal tabaka olgusunu meydana getirmektedir. Toplumsal tabaka, toplumsal özellikleri (makam, servet, güç, yaşam biçimi) bakımından birbirlerine yakın olan (birbirine benzeyen) insanların oluşturduğu bütünlüğe denir. Toplumu oluşturan bireylerin yaşama biçimleri, servet, eğitim düzeyi, siyasal güç, prestij, mesleki statü ve gelirlerine göre hiyerarşik (aşamalı) olarak birbirinden farklılık gösteren sınıflar hâlinde sıralanmasına toplumsal tabakalaşma denir. Sosyolojide, nüfusun toplumsal anlamda birbirini izleyen tabakalar hâlinde farklılaşması bir piramide benzetilerek açıklanmaya çalışılır. Buna toplumsal tabakalaşma piramidi denir. Toplumsal tabakalaşma piramidi alt, orta ve üst tabakadan oluşur. Toplumların gelişmişlik düzeyine göre tabakalaşma piramitleri değişir. Aşağıdaki piramitlerde görüldüğü gibi gelişmiş ülkelerde orta tabaka daha geniş ve sayıca daha fazladır. Gelişmemiş ülkelerde ise üst tabaka daha dar ve sayıca daha azken, alt tabaka daha geniş ve sayıca daha fazladır.
3.3.1. Toplumsal Tabakalaşma Türleri
İnsanlığın tarihsel gelişim sürecinde ortaya çıkan üç tür tabakalaşma biçimi vardır.
- Kapalı Sınıf Tabakalaşması: Tabakalar arası geçişe hiçbir şekilde izin verilmeyen tabakalaşma türüdür. Bireyler başarı ve yeteneklerine göre değil de, ırk, renk, aile, gelenek gibi ölçütlere göre belirli tabakalar içinde yer alır yani verilmiş statüler geçerlidir ve bunlar süreklidir.
Kapalı toplumsal tabakalaşma sisteminin en katı örneğinin görüldüğü Hindistan’da insanların toplumdaki yerinin doğumla belirlendiği ve değiştirilemediği kalıtıma dayanan bir sistem vardır yani yeni doğan kişi; hangi kasta ait ise yaşam boyu o kastın üyesi olmak zorundadır. Bu sistemde dört büyük kast vardır: din adamları (rahipler); askerler; toprak sahibi ve tüccarlar, zanaatçılar ve işçiler, hizmetçiler. Bu dört kastın dışında, hiçbir toplumsal ve hukiki hakları olmayan insanlar bulunmaktadır. Bunlara parya (ayak takımı, dokunulmazlar) denilmektedir.
Antik Yunan’da görülen kölelik düzeni de kapalı toplumsal tabakalaşmaya örnek gösterilebilir. Kölelik de kast sistemi gibi tabakadan tabakaya geçişin olmadığı bir tabakalaşmayı ifade eder. Bu sistemde büyük toprak sahipleri, atölyesi olanlar, tüccarlar üst tabakayı; köleler alt tabakayı oluşturmaktaydı. Orta tabakada ise kendi emekleri ile geçinen zanaatçı ve köylüler bulunmaktaydı.
- Yarı Açık Sınıf Tabakalaşması: En iyi örneği Orta Çağ Avrupa’sında görülen zümre sistemidir (Feodalizm). Bu tabakalaşmada, tabakalar arasında geçiş belirli katı kurallara bağlı olarak gerçekleşir. Hiçbir birey kendi kişisel başarısı ve yeteneğiyle yükselemez, statüler doğuştandır fakat sürekli değildir. Statü yükselmesi ancak bunu hukuken yapmaya yetkili olan otorite tarafından sağlanabilir. Örneğin kral, halktan bir kişiyi savaşma yeteneği ve cesareti sayesinde şövalye yapabilir ya da zengin olan tüccarlar, krala sağladıkları maddi yardımlar karşılığında soyluluk ünvanları satın alabilirler. Yukardaki sistemler tarım ekonomisinin hâkim olduğu toplumlarda görülmektedir. Bu toplumlardaki tabakalaşma sistemleri dinî değerlerin ve geleneklerin etkisi altındadır.
- Açık Sınıf Tabakalaşması: Günümüzün tabakalaşma sistemi olan açık sınıf tabakalaşması, asıl olarak sanayileşmiş toplumlara özgüdür. Tabakalar arası geçişin demokratik kurallara göre serbest olduğu tabakalaşma biçimidir. Demokrasinin gelişmesi de açık sınıf tabakalaşmasının oluşumunu hızlandırır. Özellikle eğitimde fırsat ve imkân eşitliği ile meslek edinme hakları sayesinde bireyler istek, çaba ve yetenekleri oranında tabaka değiştirebilirler. Yoksul bir aile çocuğu okuyarak bilim adamı (Aziz Sancar gibi) ya da yeteneği sayesinde tanınan bir sporcu, sanatçı olabilir.
Toplumsal tabakalaşmanın başka bir biçimi toplumsal sınıflardır. Sınıf, toplumsal tabakalaşma tiplerinin modern topluma özgü örneğidir. Çağdaş toplumlarda tabakalaşmadan çok, sınıf ve sınıflaşmalardan söz edilmesi bu yüzdendir. Bir toplumsal tabakanın üyeleri, aynı tabakadan olduklarının bilincine vardıklarında ve kendilerini diğer tabakalardan ayırt ettiklerinde toplumsal sınıf sayılır. Toplumsal sınıflar, statü açısından üst üste gelerek toplumda tabakalaşma oluşturur. Buna göre bir toplumda sosyal tabakalar alt, orta, üst olarak gösterildiği gibi bu tabakalar içinde memur, işçi, çiftçi, asker gibi sınıflar yer alabilmektedir.
3.3.2. Türk Toplumunda Tabakalaşma
İnsanlar biyolojik olduğu kadar sosyal bakımından (ihtiyaç, gelir, giyinme, çalışma, dinlenme, beslenme, barınma, örf ve âdetler vb. açısından) da birbirlerinden farklıdırlar. Dolayısıyla tarihin bütün devirlerinde her toplumun tabakalaşma biçiminde kendine özgü farklılıkları görmek mümkündür. Bu farklılıkların başlıca nedenleri; savaşlar, sosyal hareketler, sanayileşmeden ve kentleşmeden kaynaklanan iç göçler gibi toplumsal yapıyı doğrudan etkileyen olaylar ve olgulardır.
3.4.TOPLUMSAL HAREKETLILIK
Coğrafi mekândaki yer değiştirmeler veya sınıflar ve tabakalar arasındaki yer değiştirmelere toplumsal hareketlilik denir. Eğitim imkânlarının artması, gelenek ve göreneklere bağlılığın azalması, siyasi ve ekonomik değişmeler, demografik etmenler, ailenin toplumsal yapısı vs. toplumsal hareketliliğin artmasına ve azalmasına neden olur. İki tür sosyal hareketlilik vardır:
- Dikey Hareketlilik: Bireylerin gelir düzeylerinde, saygınlıklarında ve yaşam biçimlerinde belirgin ve önemli değişikliklere neden olan, alt tabakadan üst tabakaya geçiş veya üst tabakadan alt tabakaya iniş biçimindeki değişmelerdir. Demokrasinin geliştiği toplumlarda herkese eğitim imkânı veren eğitim hakkı ve eğitimde fırsat eşitliği ilkesi ile sanayileşmenin gerektirdiği iş bölümü ve uzmanlaşma, bireylerin tabaka atlama ya da sınıfsal konumunu değiştirmesine izin vermekte hatta teşvik etmektedir. Yukarıya doğru hareketlilikte kişi statü elde ederken aşağı doğru hareketlilikte statü kaybına uğrar. Bir çiftçi çocuğunun başbakan olması, bir fabrika sahibinin iflas edip işçi olması bu duruma örnek olarak verilebilir.
- Yatay Hareketlilik: Aynı tabaka içinde sınıflar arasında gerçekleşen değişimlerdir. Bireylerin gelir düzeylerinde, saygınlıklarında ve yaşam biçimlerinde önemli değişiklikler oluşmaz. İki türlüdür:
Coğrafi hareketlilik: Ticari, siyasi, turizm gibi amaçlarla bir ülkeden başka bir ülkeye veya ülke içinde bir bölgeden başka bir bölgeye yapılan göçlerdir. Köydeki tarım işçisinin kente göç ederek fabrika işçisi olması bu duruma örnek olarak verilebilir.
Mesleki hareketlilik: Aynı tabaka içinde bireyin mesleğini veya işini değiştirmesidir. Bir avukatın noterlik yapmaya başlaması, bir manavın bakkal mesleğine geçmesi gibi. Toplumsal prestij ve gelir düzeyi açısından aynı olan meslekler arasında geçişler bu anlamda yatay hareketliliktir.