Destan Dönemi Türk Edebiyatı Konu Anlatımı
İslamiyet’in Kabulünden Önceki Türk Edebiyatı (? – 11.yy.)
İslamiyet’in Kabulünden Önceki Türk Edebiyatı dönemini genel hatlarıyla ikiye ayırabiliriz:
- Sözlü Edebiyat( ? – 8.yy)
2. Yazılı Edebiyat (8.yy – 11.yy)
İslamiyet öncesi Türk edebiyatı, başlangıcı bilinmeyen dönemlerden Türklerin İslamiyet’i kabul ettiği 11. yüzyıla kadar sürer. İslamiyet öncesi Türk edebiyatı, yabancı kültürlerin etkisinin en az olduğu dönemdir.
İslamiyet’ten önceki Türk edebiyatının doğuşu, çevresi, gelişme dönemlerini bütün yönleriyle ortaya koymak mümkün değildir. Çünkü bu döneme ait kesin bilgiler mevcut değildir. Bu dönemde yoğun olarak destanların varlığı, bu dönemin “destan dönemi” olarak da adlandırılmasına sebep olmuştur.
DESTAN DÖNEMİ
Bazı milletlerin bir millet hâline gelmesi, tarihin bilinmeyen dönemlerinde gerçekleşmiştir. Bu döneme destan dönemi adı verilir. Destan dönemi, destanların ortaya çıktığı dönemdir. Bu dönemde millete özgü özellikler ve toplumun zihniyeti toplum hayatına hakimdir. Toplumu derinden sarsan olayların ve toplum içinde önemli kişilerin toplumun hayal dünyasında masallaştırılmasıyla oluşan metinlere destan adı verilir.
Destan Döneminin Önemi
Destan dönemi, tarihin bilinmeyen dönemiyle ilgili olduğu için bu dönemle ilgili kesin bilgiler yoktur. Bu döneme ait bilgiler destanlardan çıkarılmaktadır. Bu yüzden bir milletin ortaya çıkışına dair ipuçlarına ulaşıldığı için destan dönemi, bir millet için çok önemlidir. Ulusların yaptığı savaşları, yaşadıkları büyük olayları bu döneme ait destanlardan öğrenebiliyoruz.
Farklı Uygarlıklarda ve Kavimlerde Destan Dönemi
Destan dönemi, sadece Türklerde görülen bir dönem değildir. Köklü bir tarihî geçmişi olan ve doğal destana sahip Rus, Hint, Alman, Fransız, İspanyol, Yunan, Sümer gibi milletlerin de destan dönemleri vardır. Bu milletlerin tarihi de tarihin bilinmeyen dönemlerine kadar uzanmaktadır.
- SÖZLÜ EDEBİYAT
Türklerin yazıyı kullanmadıkları dönemin edebiyatıdır. Sözlü edebiyat dönemi, başlangıçtan 8. yüzyıla kadar sürer. Bu dönemde ozan, kam, baksı vb. denen saz şairleri dinî törenlerde ve bütün sosyal etkinliklerde şiirler söyler, destan okurlardı. Böylece şiirler dilden dile dolaşarak bir şiir geleneği oluşmuş ve bu gelenek günümüze kadar kulaktan kulağa yayılarak varlığını sürdürmüştür.
Sözlü Edebiyatın Özellikleri
- Şiirler; sığır (av törenleri), şölen (dinî ayinler), yuğ (ölen kişinin ardından yapılan törenler) adı verilen toplantılarda oluşmuştur.
- Şiirler kopuz adı verilen bir tür saz eşliğinde söylenmiştir.
- Dilde yabancı dillerin etkisi yoktur, saf bir Türkçe vardır.
- Bu dönemin asıl ürününü doğal destanlar oluşturur.
- Millî ölçümüz olan “hece” ölçüsünün daha çok 7’li, 8’li ve 11’li kalıpları tercih edilmiştir.
- Şiirlerde yarım uyak ve redif kullanılmıştır.
- Genellikle doğa, aşk, kahramanlık, yiğitlik ve ölüm konulan işlenmiştir.
- Nazım birimi “dörtlük”tür.
- Ürünler anonimdir.
Sözlü döneme ait metinler oldukça sınırlı düzeydedir. Bunun en önemli nedeni, metinlerin yazıya geçirilmemiş olmasıdır. Bu döneme ait metinlere Türklerle bir şekilde ilişki içinde olan milletlerin (Çin, Avrupa ve iran) kaynaklarında; tarih boyunca farklı zamanlarda araştırmacılar tarafından yapılan derlemelerde (Divan-ı Lüga-ti’t Türk); Türk toplumu hafızasında yaşayan ürünlerin derlenip yazıya geçirilmesiyle elde edilen metinlerde rastlamaktayız.
Mitolojik Öğelerin Oluşma Nedeni, Sözlü Edebiyatla Mitoloji Arasındaki İlişki
Destan dönemine mitolojik öğeler hâkimdir. Tarihin bilinmeyen dönemlerinde yaşamış olan milletlerin inandıkları tanrıların, kahramanların, devlerin ve perilerin hayatından söz eden hikâyelere mitoloji denir.
Bir milletin nasıl yaratıldığı, tanrıyla ilişkileri, kahramanları toplumda açıklanmak için mitolojik öğeler ortaya çıkmıştır. Mitolojinin ortaya çıkışının temelinde bu açıklama, bir şeyleri bir yere oturtma çabası vardır.
Yazılı edebiyatın henüz olmadığı, anlatılanların toplumun hayal dünyasında sürekli şekillenerek geliştiği sözlü edebiyat da bu mitolojik dönemde oluşmaya başlamıştır. Zaten mitolojik öğeler de sözlü edebiyat ürünüdür. Bu yönüyle mitolojik öğeler ile sözlü edebiyat arasında yakın ilişki vardır.
Sözlü edebiyat ürünleri, toplumun ortak ürünü olduğu için bu ürünlerde toplumun ortak değerlerini bulmak mümkündür. Sözlü edebiyat ürünlerindeki bu ortak değerler, Türk topluluğundaki bireyleri birbirine bağlamış ve topluluğun bir millet olmasını sağlamıştır. Dolayısıyla sözlü edebiyat ürünleri ile milletin ortak değerleri arasında güçlü bir ilişki vardır.
Mitolojik Öğelerin Dönemin Zihniyetiyle İlişkisi
Mitolojik öğelerden olan destanlar, mitler ve efsaneler, insanlığın ilk dönemlerinde kişilerin doğaüstü güçlerle ve düşmanla mücadelesinde düş yoluyla ortaya konmuştur. Bu eserler, söyledikleri sözler, takındıkları tavırlar mitolojik öğelerin oluşmasına hizmet etmiştir. Yani mitolojik öğelerin oluşmasında dönemin zihniyeti arasında sıkı ilişkiler söz konusudur.
Oğuz Kağan Destanı‘nda Oğuz Kağan’ın hızlı bir şekilde büyümesi, doğaüstü güçleri olan bir canavarla savaşıp onu yenmesi gibi mitolojik öğeler o dönemin zihniyeti ile ilgilidir. Çünkü o dönemde doğaüstü güçleri olan canlıların varlığına inanılmaktaydı.
Sözlü Edebiyatta Coşku ve Heyecanı Dile Getiren Metinler (Şiir)
Sözlü edebiyat döneminde coşku ve heyecanı dile getirmek için şiirden yararlanılmıştır. Bunlar sagu ve koşuktur.
Destan Döneminde Sürdürülen Hayatla Şiir Arasında İlişki
Her sanat eseri, ait olduğu milletten izler taşır. Ait olduğu milletin yaşayışını, inançlarını, gelenek ve göreneklerini yansıtır. Sözlü edebiyat dönemine (destan dönemine) ait şiirlerde Eski Türklerin yaşayış, inanış, gelenek ve göreneklerinin yansımaları görülür. Örneğin ölen kişilerin ardından düzenlenen ayinlerde söylenen sagu adı verilen şiirler eski Türklerde şiir, dans ve ayinin birlikte olduğunu göstermektedir.
Eski Türklerde Şairlerin Görev ve İşlevi
Eski Türklerde “kam, baksı, oyun, ozan, şaman” adları verilen şairler, o günkü toplumda hâkim, hekim, büyücü, sanatçı, bilge konumundadır. Bu yönleriyle şairler, toplumun önem verdiği kişilerdir.
Şairler, “sığır, yuğ ve şölen” adı verilen törenlerde etkin rol oynamışlar, şiirlerini bu törenlerde söylemişlerdir. Çalgı aleti çalma yeteneği de olan bu şairler, şiirlerini o dönem kullanılan “kopuz” adı verilen çalgı aleti eşliğinde söylemişlerdir.
- YAZILI EDEBİYAT DÖNEMİ
Yazılı Edebiyat Dönemi ve Özellikleri
Yazılı Edebiyat Dönemi
İslamiyet’in Kabulünden Önceki Türk Edebiyatı
İslamiyet’in Kabulünden Önceki Yazılı Türk edebiyatı 8. yüzyılda başlar, 11. yüzyıla kadar sürer.
Türklerin en eski yazılı eserleri 6. yüzyıldaki Yenisey yazıtlarıdır; ancak bunlar okunamadığı için belge niteliği taşımazlar. Bu bakımdan Türk tarihinin ve edebiyatının ilk yazılı ürünleri Göktürk yazısıyla ortaya konulan Orhun yazıtlarıdır. Göktürk yazısı 4’ü sesli 38 harften meydana gelmiştir. Harflerin birleşmediği ve sözcüklerin üst üste iki nokta ile ayrıldığı bu yazı sağdan sola doğru yazılmaktadır.
Orhun yazıtlarındaki dilin işlenmişliğine bakılırsa, Göktürkçenin eski çağlarda da kullanılmış olabileceği söylenebilir. Nitekim Yenisey yazıtlarının da aynı alfabe ile yazıldığı bilinmektedir.
Yazılı Türk Edebiyatının Özellikleri:
- Dönem ürünleri Göktürkçe ve Uygurca ile verilmiştir.
- Hem halk diline dayalı bir anlatım (Tonyukuk anıtı), hem de sanatlı bir söylev diliyle yapılan anlatım (Kültiğin ve Bilge Kağan anıtları) kullanılmıştır.
- Hem dini hem de din dışı ürünler verilmiştir.
- Bazı atasözleri (savlar) ve destanlarımızbu dönemde yazıya geçirilmiştir. (Elimizde Uygurca yazılmış savlar ile Oğuz Kağan destanının metni vardır.)
- Şiirlerde nazım birimi dörtlük; ölçü, ulusal ölçümüz olan hece
- Göktürkçe ile ortaya konulan ürünlerde dil, yabancı etkilerden uzaktır. Uygurca eserlerde ise yabancı etkiler görülür.
Orhun (Göktürk) Yazıtlarının Özellikleri:
- Milattan sonra 8. yüzyılda ortaya konulan bu yazıtlar, Türk edebiyatının ilk yazılı örnekleridir. Yazıtlarda dağılan Göktürklerin, Bilge Kağan ve kardeşi Kültiğin tarafından bir araya getirilişi ve Göktürk devletinin yeniden kuruluşu anlatılmaktadır.
- a) Vezir Tonyukuk Yazıtı (720): Vezir Tonyukuk, Çinlilerle yapılan savaşları anı şeklinde yazdırmıştır.
- b) Kültiğin Yazıtı (732):Bu anıtı Bilge Kağan, savaşta ölen kardeşi Kültiğin adına diktirmiştir.
- c) Bilge Kağan Yazıtı (735):Bu anıt, Bilge Kağan’ın ölümünden sonra oğlu tarafından diktirilmiştir.
- Orhun anıtlarının yazarı, Yoluğ Tiğin’dir.
- Dil, yabancı etkilerden uzak ve yalın bir Türkçedir. Yazıtlarda yer yer gerçekçi bir tarih dili, yer yer eleştiri cümleleri, yer yer de güçlü bir söylev dili kullanılmıştır.
- Yazıtlarda aliterasyonlu (ses tekrarına dayalı) bir söyleyiş vardır.
- Orhun yazıtlarında Türk ulusunun benliğini unutmaması ve birlik olması gerektiği, düşmanların tatlı sözlerine, güzel hediyelerine aldanmayıp uyanık olması gerektiği vurgulanmıştır.
- Orhun yazıtlarının varlığından ilk kez, 13. yüzyılda, İlhanlılar dönemi tarihçisi Cüveyni “Tarih-i Cihan-Kûşâ” adlı eserinde söz etmişse de, yazıtlar pek ilgi görmemiştir.
- Orhun yazıtlarını bilim dünyasına, ilk kez, İsveçli bir subay olan Strahlenberg tanıtmıştır. Anıtlar üzerindeki yazıları ise ilk kez Danimarkalı bilgin Thomsen 1893’te okumuştur. Yazıtların tamamının okunması 1922’de tamamlanabilmiştir.
Uygur Yazısıyla Ortaya Konulan Ürünler:
Türklerin İslamiyet’in kabulünden önce kullandıkları bir diğer alfabe de Uygur alfabesidir. Uygur alfabesi, Uygurların bulduğu bir alfabe olmayıp Mani dinine mensup Soğdaklıların yazısıdır. Şamanizmi bırakıp Mani dinini benimseyen Uygurlar, Mani dinine mensup olanların yazısını kullanmışlardır. Uygur yazısı 14-18 harfli, harfleri birbirine bitiştirilerek ve sağdan sola doğru yazılan bir yazıdır. Harf sayısının azlığı, bu yazının yetersiz kalmasına yol açmıştır.
Uygur alfabesiyle yazılan önemli iki eser Altun Yaruk (Işık) ve Sekiz Yükmek (Yığın)‘tir. Bu eserlerde Budist-Maniheist hikâyelere yer verilmiştir.
Altun Yaruk’taki hikâyelere şu örnekler verilebilir:
a) Çaştani Bey Hikâyesi
b) Kalyanamkara Papamkara . (İyi prens – kötü prens) Hikâyesi
c) Aç Pars Hikâyesi
Uygurlar Döneminde varlığı belirlenen önemli eserlerden biri de Irk Bitig‘dir. 10. yüzyıldan kalma olduğu sanılan ve Göktürk alfabesiyle yazılmış bu eser bir fal kitabıdır. Irk Bitig, Uygurların egemen olduğu bir coğrafyada yazılmıştır. Türkistan’da Bin Buda mağaralarında bulunan bu eser, bugün Londra’daki bir müzede saklanmaktadır.
Uygurlar Döneminde birçok Türk şairin şiirler yazdığını biliyoruz.
Şiirleri ele geçen ilk Türk şairi Aprınçur Tigin Uygurların ilk döneminde ve Maniheizm’in etkili olduğu çevrelerde yetişmiştir. Bu şairin lirik bir aşk şiiri ile bir dinî şiiri ele geçmiştir.