Hayatımızda Kimya Konu Anlatımı
Hepimiz gündelik hayatımızda kimya ile iç içe yaşıyoruz. Hayatımızda kimya denince aklımıza gelen ilk şey temizlik maddeleri olur. Bunun dışında kimya, gündelik hayatımızda birçok alanda karşımıza çıkabilir. Yapı malzemeleri, kozmetik malzemeleri buna örnek olarak verilebilir. Aşağıdaki yazımızda hayatımızda kimya konusu detaylı bir şekilde anlatılmıştır.
1. TEMİZLİK MADDELERİ
İnsanoğlu eski çağlardan beri kendisini, çevresini ve kullandığı eşyalarını temizlemek için süt, bitki özleri, odun külleri ve killi toprağı kullanmıştır. Günümüzde ise temizlik maddesi olarak yaygın bir biçimde sabun ve deterjan kullanılmaktadır. Bunların yanı sıra temizlenecek maddenin cinsine ve özelliğine göre yer yer çamaşır sodası ve çamaşır suyu da temizlik maddesi olarak kullanılır.
Temizlik Maddelerin Yapısı
Temizlik maddeleri birçok maddeden oluşan karışımlardır. Bu maddelerin yapısında aktif uçların olduğu görülür.
Sabun ve deterjanların yapıları incelendiğinde aktif moleküllerin;
- Çok sayıda karbon atomu içeren uzun moleküllerden oluşurlar.
- Yapılarında C ve H nin yanında Na+, K+ ve SO32- gibi iyonların olduğu görülür.
- Bir uçlarının suyu seven (hidrofil) diğer uçların ise, suyu sevmeyen (hidrofob) yapıda oldukları görülür.
SABUNLAR
Sabunlar, hayvansal ve bitkisel yağların kuvvetli bazlarla (NaOH, KOH) birlikte ısıtılmasından elde edilen ürünlerdir. Genellikle karbon sayısı 12, 14, 16 ve 18 olan yağların bazik ortamda hidrolizlenmesi sonucu oluşan karboksilli asitlerin sodyum veya potasyum tuzlarına sabun, bu olaya da sabunlaşma denir.
Sabunlar genel olarak sert ve yumuşak diye iki kısma ayrılır. Sert sabunlar NaOH ile hazırlanan beyaz sabun, yumuşak sabun ise KOH ile hazırlanan esmer (arap) sabundur.
Yumuşak sabunlar suda daha fazla çözündüğünden traş kremi, sıvı sabun yapımında kullanılır.
Hayvansal yağlar, doymuş hidrokarbon içerdiklerinden bu yağlarla yapılan sabunlar serttir ve suda yavaş çözünürler. Bitkisel yağlar (pamuk yağı, yer fıstığı yağı, zeytin yağı vb.) doymamış hidrokarbon içerdiklerinden bu yağlarla yapılan sabunlar suda çabuk çözünür ve bol köpük sağlar.
Sabunun yapısına su, kireç, tuz, potasyum klorür, silikatlar, sodyum perboiat ve talk gibi maddeler katılabilir. Sabun elde edildikten sonra ona istenilen özellikleri verecek (renk, koku, koruyucu madde vb.) katkı maddeleri eklenerek paketleme işlemi yapılır.
DETERJANLAR
Kir çözücü anlamına gelen deterjanlar da sabunun yaptığı her türlü işi yapabilmektedir. Lauril alkol ve sülfürik asitin tepkimesinden Lauril hidrojen sülfat ve su oluşur. Oluşan Lauril hidrojen sülfat bileşiği sabunda olduğu gibi NaOH ile tepkimeye sokularak sodyum Lauril sülfat denilen deterjanı oluşturur.
Sabun ve Deterjanın Kiri Temizlemesi
Kumaş, deri ve bazı yüzeylerdeki çözünebilen maddeler saf su ile çok rahat temizlenebilirken bazılarının temizlenmesi için su yeterli olmaz. Örneğin, bir yerdeki şeker lekesini sıcak su ile rahat çıkarırız. Ancak kumaştaki yağ lekesini kolay çıkaramayız. Bu durumlarda sabun kullanılması gerekir. Sabunun kimyasal yapısı yağlı yüzeylerin temizlenmesini kolaylaştırır. Sabunları oluşturan iki ana kısım vardır. Bunlar suda çözünmeyen ve hidrofob (su sevmeyen) kuyruk olarak adlandırılan alkil grubu. Suda çözünen ve hidrofil (su seven) baş olarak adlandırılan uç kısmıdır. Kuyruk kısmı apolar renkli, baş kısmı ise polar yapılıdır. Kirli yüzeylerin temizlenmesi için öncelikle kirin yumuşaması gerekir. Zayıf bir asit ve kuvvetli bir bazdan oluşan sabunlar bazik tuzlardır. Zayıf asitten gelen anyon, suda hidroliz olarak ortamın bazik olmasını sağlar. Bazik ortam, yüzeylerdeki kirlerin yumuşamasını sağlar.
Su, polar bir moleküldür. Kir denilen maddeler yağ ve benzeri apolar organik bileşikler olduğundan suda çözünmezler. Sabun ve deterjanlar ise hem polar (baş) hem de apolar (kuyruk) kısımlardan oluştuğundan apolar olan kuyruk kısmı kir ile etkileşirken polar olan baş kısmı da su ile etkileşir. Böylece kir, bulunduğu yüzeyden ayrılarak suya geçmiş olur. İçerisinde çok sayıda magnezyum (Mg2+ ) ve Kalsiyum (Ca2+ ) katyonları bulunduran sulara sert su denir. Bu sularda bulunan Mg2+ ve Ca2+ katyonları sabunun anyon kısmı ile birleşerek suda çözünmeyen tuzları oluştururlar. Böyle sularda sabun köpürmez. Ancak deterjanlar Mg2+ ve Ca2+ iyonları ile tepkime vermediklerinden sert sularda da temizleme işlemini yerine getirir.
Sabun ve Deterjanın Benzeyen ve Ayrılan Özellikleri
- Her ikisi de temizleyici ve dezenfekte edicidir.
- Her ikisinde de polar olan baş kısım ile zincir şeklinde apolar olan kuyruk kısmı bulunur.
- Her ikisinin de baş kısmı baz özelliği gösterir.
- Deterjanların çoğunluğunun baş kısmı ile kuyruk kısmı arasında suda çözünmeyen benzen halkası bulunur. Sabunlarda bu halka yoktur.
- Sabunlar suda bulunan Mg2+ ve Ca2+ iyonları ile çökelek oluştururken deterjanlar bu iyonlarla çökelek oluşturmazlar.
- Sert sularda sabunlar iyi köpürmezken, deterjanlar iyi köpürür.
- Deterjanın yapısındaki benzen halkası doğadaki mikroorganizmalar tarafından parçalanamadığı için çevre kirliliği oluşturmaktadır.
- Sabunlar asidik sularla kullanıldığında lavabolarda ve banyolarda kir tabakasına neden olurlar.
- Bazik özellikteki sabunlar kumaşlara zarar verirler.
- Deterjanlar ciltte egzama ve mantar gibi hastalıklara neden olabilmektedir. Ayrıca deterjanla yıkanmış bulaşıklar bol su ile temizlenmediğinde sindirim sistemi rahatsızlıklarına neden olmaktadır.
Konu hakkında bu sayfaya da bakabilirsiniz: Sabun ile Deterjan Arasındaki Farklar
Çamaşır Sodası
Kimyasal formülü Na2CO3 olan sodyum karbonat (çamaşır sodası) suda sertlik yapan iyonların (Mg2+ ve Ca2+) karbonat olarak çökelmesini sağlar. Bundan dolayı çamaşır sodası sert sularda da iyi bir temizleyicidir.
Kirli ortamı oluşturan yağlar ile kuvvetli baz olan NaOH’ın tepkimesinden sabun ve gliserin oluşur. Çamaşır sodası bu özelliğinden dolayı iyi bir temizleyicidir.
Çamaşır Suyu
Çamaşır suları klorlu ve klorsuz olarak ikiye ayrılır. Kimyasal formülü NaCIO olan sodyum hipoklorit klorlu bir çamaşır suyudur. Genellikle sanayide NaOH ile klor (Cl2) gazının etkileşmesinden elde edilir.
Kuvvetli yükseltgen özelliği göstermesinden . dolayı elbiselerin beyazlatılmasında veya ağartılmasında çok kullanılan bir temizlik maddesidir. Mikrop öldürücü özelliği de bulunan bu madde temizlik ve hijyende kullanılır. Oksijenli çamaşır suları yapısında klor içermeyen hidrojen peroksit (H2O2) sodyum perborat monohidrat (NaBO3-H2O) gibi maddelerdir. Klor içermeyen bu çamaşır suları çamaşırları yıpratmaz, klor içerenlere göre daha avantajlıdır.
Klorlu çamaşır suyunda etken madde olan NaCIO bileşiği %5 dolayındadır. Bu madde renk yapıcı maddelerde bulunan karbon atomları arasındaki çift bağı kopararak tek bağa dönüşmesini, böylelikle de maddenin ışığı soğurma etkisini yok eder. Bu sayede çamaşırlar daha beyaz görünür.
Çamaşır suları dayanıksız kimyasallar olduğundan çabuk bozulurlar. Bazı çamaşır suları hücre zarına ve hücre proteinlerine etki ederek proteinleri parçalar. Bundan dolayı çıplak elle dokunulmamalıdır.
İçildiğinde zehir etkisi gösterir. Bazı temizlik maddeleri ile birlikte kullanılması sonucu zehirli gazlar çıkarır. Kullanılan yerler bol su ile yıkanmalıdır.
2. YAYGIN MALZEMELER
KİREÇ VE ÇİMENTO
Kimyasal formülü CaCO3 olan kalsiyum karbonat (kireç taşı) nın fırınlarda 900 °C ile 1000 °C arasında ısıtılması sonucu kalsiyum oksit (CaO) ve karbondioksite (CO2) ayrışır.
Halk arasında sönmemiş kireç olarak bilinen kalsiyum oksit (CaO), en çok yapı malzemesi olarak kullanılır. Sönmemiş kirecin suda çözünmesi ekzotermik (ısı veren) tir. Bu madde üzerine su eklendiğinde ortamın sıcaklığı yükselerek suyu kaynatabilecek seviyelere kadar ulaşır. Su ile teması sonucunda sönmemiş kireç sönmüş kirece kalsiyum hidroksite Ca(OH)2 dönüşür. Bu olaya kireç söndürme denir.
Sönmüş kireç;
- Formülü Ca(OH)2 dir.
- Bazik karakterlidir.
- Kum ve su ile kireç harcı hazırlanmasında kullanılır.
Bu tepkime çok uzun zamanda yavaş yavaş katılaşır. Yeni yapılın binaların nemli olmasının nedeni harcın kuruması süresince açığa su çıkarmasıdır. Harca kum katılması ile harcı gözenekli hale getirip hava ve CO2 nin kolayca girmesini sağlamaktır.
Bu harca hava harcı denir. Bu harç sadece havada sertleşir. Suda sertleşmez.
Kireç sıvası, gözenekli yapısıyla duvarın nefes almamıza izin veren bir madde olarak kabul edilir.
Kirecin Kullanım Alanı
- Kireç en uzun ve elde edilmesi en kolay bazdır.
- Yapı malzemesi olarak sıva ve harç
- Tıbbi amaçlarla insektisit
- Su sertliğinin giderilmesi
- Nötralizasyon işlemleri ve baca gazlarından kükürt gazlarının absorblanması
- Odundan selüloz üretiminde
- Deriden kılların giderilmesinde
- Cam üretiminde
- Şeker endüstrisinde
- Soda, sabun, kauçuk ve refrakter maddelerinin üretiminde kullanılır.
Kireç, yapıştırıcı özelliğinden dolayı eski çağlardan beri yapı malzemesi olarak kullanılmıştır. Sönmüş kirecin bir miktar kum ve su ile karıştırılmasına harç denir. Harç, havada bulunan karbondioksit gazı ile birleşerek tekrar sert kireç taşına dönüşür. Bu olaya harcın sertleşmesi denir.
Özel fırınlarda kille kireç taşlarının pişirilmesiyle çimento denilen daha sağlam yapıştırıcı özelliği olan yapı malzemesi elde edilmiştir. Çimentoya bir miktar kum, su ve kireç karıştırılarak oluşturulan ve yapıların yüzeylerinin düzeltilmesinde kullanılan maddeye de sıva denir. Sıva yapılan yüzeyler daha pürüzsüz ve güzel görünümlüdür. Sıva, suyun içeri girmesini engeller.
BETON
Çimento, su, agrega (çakıl-kum karışımı), kimyasal ve mineral maddelerin homojen olarak karıştırılmasından oluşan, şekil verilebilen ve belli süre sonra sertleşip dayanıklılık kazanan yapı malzemesidir.
Beton; barajlar, su kanalları, yol, bina ve köprü yapımında kullanılır. Beton yüksek basınç ve sıcaklığa dayanaklılığı, su geçirmezliği ve ses yalıtımı gibi özelliklerinden dolayı tercih edilen bir yapı malzemesidir.
HARÇ
İnşaatlarda değişik şekillerde hazırlanabilen karışımlara denir. Harç genel olarak kum ve çimentonun su yardımıyla karıştırılması sonucu, hamur kıvamında hazırlanmasıdır. Bu en bilinen harca çimento harcı denilmektedir.
SIVA
İnşaat işlerinde birçok yapıda duvarları, tavanları, tabanları kaplamak için hazırlanan hamur kıvama sahip iken uygulanan ve daha sonra sertleşen karışımlara genel olarak sıva adı verilir.
Sıvaların kullanılan ana maddeye göre, çimento sıva, kireç sıva, alçı sıva gibi türleri bulunmaktadır.
CAM VE BİLEŞENLERİ
Günümüzde bir çok alanda kullanılmakta olan cam, kuvvetli kovalent bağlar içeren düzensiz, büyük moleküllerdir. Camların ana bileşeni silisyum dioksit (SiO2) yani kumdur.
Silisyum dioksit yapısına bazı metal (kalsiyum, magnezyum, potasyum, sodyum…) iyonlarının katılmasıyla düzensiz bir yapı oluşur. Bu düzensiz yapı sonucunda saydam, bozunmalara ve dış etkenlere karşı dayanıklı bir madde olan cam çeşitleri oluşur.
Hammaddesinin ucuz oluşu ve bol miktarda bulunması, sağlıklı bir yapısının olmasından dolayı cam hayatımızın bir çok alanında kullanılmaktadır. Silisyum dioksitin (SiO2) sodyum karbonat (çamaşır sodası) ve kalsiyum karbonat (kireç taşı) ile 1300 °C ile 1500 °C arasında ısıtılmasından cam hamuru oluşur.
Oluşan cam hamuruna gereken şekiller verildikten sonra cam uygun bir tavlama tünelinden geçirilerek çok yavaş bir şekilde soğutulur. Cam hamuruna değişik maddeler katılarak camlar renklendirilir veya istenilen özellik (dayanıklılık, işlenebilirlik vb.) kazandırılır.
Camın kullanılan yerlere göre istenilen bazı özellikleri:
Sıcaklığa karşı direnç: Fırınlarda, cam bardak ve tabaklarda, laboratuvar malzemelerinde
Işığı kırma: Banyolarda, bürolarda Kimyasal olaylara karşı direnç: Pencere camları, laboratuvar malzemeleri
Optik özellik: Otomobil camları, gözlükler ve mercekler.
Elektrik direnci: Ampuller Camın temas ettiği maddelerden etkilenmemesi için genel olarak içerisindeki kalsiyum karbonat (CaCO3) oranı artırılır. Camın kimyasal yapısını zayıf asit olan hidroflorik asit (HF) ve bazı bazik çözeltiler etkiler.
Camlar silisyum dioksitin yapısına katılan maddelere göre ısıya dayanıklı camlar, lamine (kırılmaz) camlar, kristal camlar, optik camlar gibi farklı gruplar altında incelenebilir.
Isıya Dayanıklı Camlar
Mutfak ve laboratuarlarda kullanılan camlardır. Borcam olarak da bilinir. Yüksek basınçta borik oksit kullanılarak elde edilmişlerdir.
Kırılmaz (Lamine) Camlar
Şeffaf bağlayıcı maddeler yardımıyla iki ya da daha fazla cam tabakasının yüksek ısı ve basınç altında sıkıştırılmasıyla oluşturulan camlardır. Bu şekilde üretilen camlar kırılsa dahi tuz-buz olarak dağılmadıklarından otomobillerde, güvenlik gerektiren ortamlarda kurşun geçirmez ve darbelere dayanıklı camlardır.
Kristal Camlar
Silisyum dioksit ile kurşun oksit, potasyum oksit kullanılarak oluşturulan bir cam türüdür. Kurşun oksit, camın erime noktasını düşürerek yumuşaklığını artırdığından cama daha kolay işlenebilirlik, ışığı yansıtma ve ışığı yayma özelliği kazandırır. Kristal eşya, prizma ve mercek yapımında kullanılır.
PORSELEN VE SERAMİK
Seramik
Seramik çok yüksek sıcaklıkta pişirilmiş killi toprak olarak bilinir. Bileşiminde kaolin, kil, kuvars ve feldspat bulunur. Kiremit, tuğla, çini, fayans ve seramik ürünlerinin tamamı kilin pişirilmesiyle elde edilmektedir. Kullanılan kil ne kadar saf olursa, ateşe ve kimyasal etkilere o kadar dayanıklıdır. Saf kilden yapılmış beyaz renkli seramik yapıya fayans denir. Fayans, su gibi maddeleri içine geçirmemesi için sır tabakası ile kaplanır. İlk pişirmeden sonra sır tabakası sürülerek ikinci pişirme işlemi yapılarak fayans elde edilir. Eritici malzemeler (feldspat) ile yağ alıcı maddelerin (kalker) karışımına da porselen denir.
Çanak ve çömleklerde feldspat bulunmaz. Bu tür maddelerin şekillendirilebilmesi için su kullanılır. Diğer maddelerle su gibi şekil verilemez.
Kil, kaolin ve feldspat gibi minerallerin yüksek sıcaklıkta pişirilmesinden seramik elde edilir. Bileşimlerinde silikatlar, alümünatlar ve metal oksitler bulunur. Cam, tuğla, kiremit ve porselen bu maddelerin belli oranda karışımından elde edilir.
Seramikte sır kullanılabildiği gibi, kullanılmasa da olur. Kil içinde yeterli derecede bulanan safsızlıklar eriyerek, birleştirici vazifesini görür.
Seramik malzemeler boşluklu (gözenekli) ve boşluksuz (gözeneksiz) olmak üzere ikiye ayrılır.
Üretim Aşamaları
Kilin işlenip seramik malzemesi olarak kullanılabilmesi için dört aşamadan geçirilmesi gerekir.
- Hamurun hazırlanması
- Hamurun şekillendirilmesi
- Hamurun kurutulması
- Hamurun pişirilmesi
Bu işlemlerin herhangi bir safhasında yapılan bir hata, diğer işlemlerde düzeltilemez. Bu yüzden ürün bozuk olur. Hamurun hazırlanması, kilin yatağından çıkartılıp çürütme havuzunda dinlendirilmesi ile başlar. Üretilecek ürün için gerekli olan maddeler eklenip karıştırılır, daha sonra öğütülerek inceltilir ve rutubetlenmeye bırakılır. Şekillendirme olayı ise istenilen maddenin şeklinin verilmesi olayıdır.
Kurutma safhasında rutubetlendirmeden dolayı içinde su bulunduran kilde buharlaştırma yapılarak, pişirilmek için hazır hale getirilir. Daha sonra pişirilme işlemi yapılarak seramiğe son şekli verilir.
Seramiğin Sırlanması
Yüksek sıcaklıkta seramik üzerine metal oksit sürülür ve pişme derecesinden daha düşük sıcaklıkta camsı yapı kazanır. Sırlama olayında genel olarak kullanılan metal oksitler SiO2, Al2O3, CaO, Na2O , SnO şeklindedir. Kullanılacağı yere göre sırın içine katılacak madde ve oranı belirlenir.
Örneğin laboratuvarda kullanılan seramik malzemeler ısıya ve kimyasal etkiye dayanıklı olmalıdır. Mutfak malzemeleri ise yüksek ısıya dayanıklı olmalıdır.
Seramiğin sırlanmasının sebebi;
- Su geçirmez hale getirmek
- Renklendirerek iyi bir görüntü sağlamak
- Kir tutmaz ve kolay temizlenir hale getirmektir.
Porselen
Porselen, seramikçilerin elde ettiği en başarılı ürünlerden olup, sağlamlığının yanı sıra yarı ışık geçirgenliği de sağlayan, teknik veya sanatsal amaçlı kullanılabilen bir malzemedir. Porselen bir bütün gibi görünmesine rağmen, iç yapısında porseleni gövde kısmı ve sır kısmı diye ikiye ayırmak daha doğrudur.
Şekillendirilmiş, kurutulmuş, pişirilmiş ve sırlanmış seramik ürünlere porselen denir.
Cama benzeyen hamuru sayesinde porselen, ışık geçirgenliği özelliğine sahiptir. Porseleni seramik veya toprak esaslı eşyalardan ayıran özellikleri arasında ışık geçirgenliği, düşük porozitesi (Bir malzemenin boşluk hacminin toplam hacmine oranıdır ve yüzde olarak belirtilir.), % 1 ’den az olan su geçirmezliği, sertliği ve dayanıklılığı sayılabilir.
Porseleni en iyi tanıma yöntemi, ışığa tutulduğu zaman şeffaflaşmasıdır. Diğer özellikleri ise, yüzeyinin göze batan belirgin parlaklığı, vurulduğunda kulağa gelen hoş çınlama sesidir.
BOYALAR
Herhangi bir cepheye uygulandığında yüzeyi koruyan ve estetik bir görüntü veren malzemeye boya denir. Boyanın belirli ve düzenli bir şekilde yüzeye sürülmesine ise boyama denir.
Boyanın Faydaları:
- Yüzeyleri örtme
- Yüzeylere güzel bir görünüm kazandırma
- Havanın yüzeye etkisini azaltma
- Yüzeye yıkanabilme özelliği kazandırma
- Yüzeyin aşınmasını önleme ve parlaklık kazandırma
- Yüzeye dayanıklılık kazandırma
Boyaların Bileşenleri:
- Bağlayıcılar
- Çözücüler
- Renklendiriciler (pigmentler)
Bağlayıcılar
Boyaların ana maddesidir. Pigment (renklendirici) ve dolgu maddelerini birbirine bağlayarak boyanın bir arada tutunmasını sağlarlar. Boyanın, sağlamlık, parlaklık, sertlik gibi bazı özellikleri kazanmasında rol oynarlar. Bağlayıcı olarak, yağlar, epoksi. poli üretanlar, polyester, reçineler, aklilik vb. kimyasallar kullanılmaktadır.
Çözücüler (incelticiler)
Boyanın uçucu kısmını oluşturan kimyasal maddelerdir. Kullanılan çözücüler genel olarak uçucudurlar. Boyanın akışkanlığını sağlaması ve inceltilmesinde etkin rol oynarlar.
Yaygın kullanılan çözücüler, tiner, neft, aseton, gazyağı, toluen, su ve alkol sayılabilir.
Boyalar kullanılan çözücüye göre ikiye ayrılırlar,
1) Su Bazlı Boyalar
Çözücü olarak su kullanılır. En çok kullanılan boyalardır.
Sağlık açısından diğer boyalara göre daha üstün özellik gösterirler. Yüzeye uygulanması kolaydır. Su ve sabunla temizlenir. Hızlı kuruma özelliğine sahiptirler. Binaların iç cephelerine kolayca uygulanabilirler.
2) Yağlı Boyalar (Sentetik)
Çözücüsü tiner, alkol vb. maddelerdir. Çevreye ve sağlığa zararlıdırlar. Uygulanmalarında ve kuruma esnasında koku yayarlar. Kurumaları uzun sürer, o yüzden uygulandıktan sonra uygulanan mekan 1 – 2 gün havalandırılmalıdır. Evin iç duvarlarına uygulanması tavsiye edilmez. Yağlı boyalar çok iyi kapatıcı özellik, kolay silinebilme ve parlak özellik gösterdikleri için tercih edilirler.
Boyaların özellikleri aşağıdaki gibidir.
Su Bazlı Boyaların Özellikleri
- Su ile inceltilen boyalara su bazlı boyalar denir.
- Kokusuzdur; uygulamadan kısa bir süre sonra, boyanan mekânlar kullanıma açılabilir.
- Çevreye ve insan sağlığına zarar vermez.
- Çabuk kurur.
- Teneffüs etme özelliğine sahiptir.
- Uygulanması kolaydır.
- Su ile kolayca temizlenir.
- Su bazlı plastik ve saten boyalar, beton yüzeylerde kullanılır. Parlak boyalar ise kapı, pencere ve metal yüzeylerde kullanılır.
Solvent Bazlı (Yağlı) Boyalar
- Eğer bir boya tiner ile inceltilmişse bu boyaya solvent bazlı boya denir.
ALAŞIMLAR
- İki ya da daha çok metalin birbiri içerisinde eritilmesi ile meydana gelen homojen karışımlara alaşım denir.
- Alaşımların genel olarak elde edilme sebepleri, metallerin fiziksel özelliklerini değiştirerek daha kullanışlı hale getirmek, ürün maliyetini düşürmek, aşınma ve dış ortamların etkilerine karşı dayanıklı ürünler geliştirmektir.
BİYOLOJİK SİSTEMLERDE KİMYA
SOLUNUM FOTOSENTEZ
Bütün canlıların enerji kaynağı güneştir. Güneşten gelen enerjiyi yalnızca fotosentetik canlılar doğrudan doğruya kullanabilir. Bunun dışındaki bütün canlılar güneş enerjisini dolaylı almak zorundadırlar. Fotosentez asıl olarak; güneş enerjisinin organik moleküllerde kimyasal bağ enerjisine çevrilmesi işlemidir. Kısacası fotosentez; bitki alg ve bazı bakterilerin su ve karbondioksit kullanarak güneş ışığı ve klorofil vasıtası ile besin ve oksijen üretmesidir. Fotosentezin kısa denklemi aşağıdaki gibidir. Fotosentez tepkimesi bir indirgenme yükseltgenme tepkimesidir.
SOLUNUM
Enerji canlılığının temeli olduğu için tabiatta bulunan bütün canlılar gece gündüz solunum yaparlar. Solunumun diğer bir amacı da yeni yapılacak organik moleküllerin yapıtaşlarını oluşturmaktır.
Solunumla fotosentez birbirinin tersi olup, iki olay birbiriyle sıkı sıkıya bağımlı olarak devam eder. Fotosentez sonucu üretilen besin maddeleri ve oksijen, solunumda kullanılırken; solunum sonucunda oluşan karbondioksit ve su tekrar fotosentez reaksiyonlarına girer.
Hücre solunumu canlılarda oksijen kullanılıp kullanılmamasına göre, iki şekilde meydana gelir.
- Anaerobik (oksijensiz) solunum
- Aerobik (oksijenli) solunum
ANAEROBİK (OKSİJENSİZ) SOLUNUM (Fermantasyon)
Glukozun; oksijensiz ortamda etil alkol, lâktık asit ve diğer bazı maddelere kadar yıkılmasına “Fermantasyon” denir.
Fermantasyon, hücrenin sitoplazmasında meydana gelir. Glukoz, sitoplazmada enzimlerle birbirini takip eden seri reaksiyonlar sonucu yıkılır. Sonuçta 4ATP molekülünün sentezi yapılır.Reaksiyonların başına 2ATP molekül harcandığı için net kazanç 2ATP molekülüdür. Alkolik fermantasyonun kısa
AEROBİK (OKSİJENLİ) SOLUNUM
Aerobik solunum oksijen varlığında gerçekleşir. Hücrelerin yaşamları için mutlaka oksijen gerekli olup, vücudumuza solunum sistemi ile alınır ve dolaşım sistemi ile hücrelere kadar taşınır.
Oksijenli Solunum Reaksiyonları
Oksijenli solunum, besinlerde depo edilmiş olan kimyasal enerjinin oksijen varlığında açığa çıkarılarak ATP nin sentezlendiği reaksiyonlar dizisidir. İnsanların aldıkları oksijen % 98 i alyuvarlardaki hemoglobinle, % 2 si kan plazmasında erimiş halde taşınır. Solunumla alınan oksijen önce alveollerden akciğer kılcallarına geçer sonra da kan plazmasından alyuvarlara geçerek alyuvarlar da hemoglobinle birleşirler. Hemoglobinin yapısında Fe2+ iyonu bulunur. Alyuvarlarda oksihemoglobin bileşiğini oluştururlar.
Oksihemoglobin taşıyan kan (temiz kan), açık kırmızı renklidir. Alyuvarlarda oluşan oksihemoglobin kan dolaşımı ile önce kalbe gider. Kalpten de tüm dokulara pompalanır. Doku kılcallarında oksihemoglobinin yoğunluğu fazladır. Atar doku kılcalında oksihemoglobin yoğunluğu fazla olduğundan (difüzyon etkisi) dolayı oksijen hemoglobinden ayırılır.
Ayrılan oksijen kılcallardan doku sıvısına geçer. Hücreler arasında oksijen yoğunluğu artar. Yoğunluğu artan oksijen difüzyonla doku hücrelerine girer. Böylece hücrelerin ihtiyaç duyduğu oksijen alınmış olur.
CO2 nin uzaklaştırılması
Organizma tartından solunum sonucu da üretilen CO2 ninde uzaklaştırılması gerekir. Eğer bulunduğumuz ortamda CO varsa hemoglobin CO ile daha kolay birleşir. Ve oksijen gibi kolayca ayrılmaz. Bu durumda hemoglobin oksijen taşıyamaz ve dokular oksijensiz kalır. Buna karbonmonoksit zehirlenmesi denir. Solunum sonucu oluşan CO2 difüzyonla önce hücreler arası boşluklara sonra da doku kılcallarını geçerek CO2 derişimini artırır. Doku kılcallarındaki CO2 difüzlenerek kılcal damarlara geçer. Kılcallardaki CO2 nin çok az kısmı kan plazması ile taşınırken, büyük kısmı alyuvarlara girer. Alyuvarlara giren CO2, karbonik anhidraz enzimi etkisiyle su ile birleşen karbonik aside (H2CO3) dönüşür.