Toplumsal Kurumlar Konu Anlatımı
I. TOPLUMSAL KURUMUN TANIMI
Toplumsal kurum; “Bir toplumda örgütlenmiş, göreli bir bütün oluşturan düşünceler, davranışlar, değerler ve normlardır.” Toplumsal kurumlar, insanların ortak ve temel
ihtiyaçlarını (beslenme, barınma, korunma gibi) gidermesine yönelik ortaya koyduğu toplumsal ilişki
ve rollerin kurumsallaşması sonucu oluşmuştur. Toplumsal kurumlar toplumda hâkim olan değer ve
normlara göre şekillenir.
Temel toplumsal kurumlar şunlardır; Aile, eğitim, din, ekonomi, siyaset ve boş zamanları değerlendirme. Konuyla ilgili köprüler:
- Aile İşlev
- Bütünleşme
- Dışlanma
- Ekonomi
- Kurum Sosyolojisi
- Toplumsal Kurumlar ve İşlevleri
II. TOPLUMSAL KURUMUN ÖZELLİKLERİ
1-) Toplumsal kurumlar her toplumda bulunmaları bakımdan evrenseldirler.
2-) Toplumsal kurumlar ihtiyaçlardan doğmuştur ve ihtiyaçların karşılanmasında işlevseldir.
3-) Aynı kurum, toplumdan topluma ve zamanla biçim ve işlev değişikliğine uğrayabilir.
4-) Toplum, bütünlük gösterdiğinden, kurumlardan birindeki değişme diğerlerini de etkiler.
5-) Yeni ihtiyaçlar, yeni kurumları ortaya çıkarır.
6-) İşlevini tümüyle yitiren, toplum içerisinde hiçbir ihtiyacı karşılamayan kurumlar ortadan kalkar.
7-) Toplumsal kurumların değişme hızı birbirinden farklıdır. Bir kurum (ekonomi) hızlı değişirken
bir başkası (din) daha yavaş değişebilir.
😎 Her toplumsal kurumun kendine özgü yapısı ve kuralları vardır.
9-) Toplumsal kurumlar birbirleriyle ilişki içindedir.
10-) Toplumsal kurumlar oldukça uzun bir sürekliliğe sahiptir.
11-) Kurumların toplumdaki önem ve güç dereceleri birbirinden farklıdır. Bazı toplumlarda din kurumu, bazı toplumlarda siyaset veya ekonomi kurumu etkili olabilmektedir.
12-) Toplumsal kurumların çeşitli işlevleri vardır. Bazı toplumsal kurumlar bazı işlevlerini diğer kurumlara devredebilirler. Mesela; ailenin bazı işlevlerini eğitim kurumu üstlenmektedir.
III. TOPLUMSAL KURUMLARIN İŞLEVLERİ
1-) Toplumsal ilişkilerin belli kurallara ve kalıplara göre yapılmasını gerçekleştirerek olumlu işlev
üstlenir.
2-) Değişme ve gelişmeyi engelleme eğilimi ile de olumsuz işlev üstlenir.
3-) Her toplumsal grubun toplumsal ihtiyaçlara bağlı olarak getirdiği zorunlu temel işlevlerinin
yanında açık olmayan örtülü (gizli) amaç ve işlevleri de vardır. Mesela; aile kurumunun
temel amacı neslin devamını sağlamak iken, örtülü amacı bireyin meslek seçimi veya zengin olmayı sağlamak olabilir.
IV. TOPLUMSAL KURUM ÇEŞİTLERİ
A. AİLE KURUMU
Aile: Evlilik, kan bağı ve duygusal bağlarla birbirine bağlı bireylerden oluşan ve aralarında birincil
ilişkilerin görüldüğü en küçük toplumsal kurumdur.
1. Ailenin Özellikleri
a) Toplumların en eski ve temel kurumudur. Her toplumda bulunması bakımından evrenseldir.
b) Ailenin yapısı ve işlevleri zamanla ve toplumdan topluma değişir.
c) Aile toplumsal yapıda çekirdek özelliği taşır.
d) Üyeler arasında samimi, içten bir ilişki olduğundan birincil grup özelliği gösterir.
e) Üyeleri arasında statü ve rol dağılımı vardır. Bu statü ve rollerle belirli sorumluluklar yükler.
f) Üyeleri arasında kan ve duygusal bağ vardır.
g) Birey, ilk aile kurumunda sosyalleşir ve toplumsal kimlik kazanmaya başlar.
h) Toplumdaki değer ve normlara göre şekillenir.
i) Ailenin ekonomik, biyolojik, psikolojik, sosyal işlevleri vardır.
2. Ailenin İşlevleri
a) Biyolojik: Üyelerinin temel nitelikteki güdülerinin (cinsel) doyurulmasını sağlar ve neslin devamını gerçekleştirir.
b) Psikolojik: Aile, duygusal bağlarla bağlı üyelerden oluştuğundan, üyelerinin duygusal ihtiyaçlarını sağlar. Çocukların sevgi ve şefkatle himaye edilmesi bu işlevini örneklendirmektedir.
c) Eğitim ve sosyalleştirme: Aile, toplumun değerlerini, normlarını, gelenek ve göreneklerini çocuğa aktararak sosyalleşmesini sağlar. Böylece ilk defa çocuk aile ortamında sosyalleşir. Çocuklar ilk bilgi ve eğitimlerini aileden alırlar.
d) Kimlik ve Kişilik Kazandırma: Doğan bebeklerin biyolojik bir canlılıktan sosyal bir kişiliğe geçmesi aile sayesindedir. Yani aile bireylere kimlik ve kişilik kazandırma işlevini gerçekleştirir.
e) Ekonomik: Aile üreten, ürettiğini tüketen gruptur. Üyelerin beslenme, barınma, korunma, ihtiyaçlarını karşılaması ailenin ekonomik işlevini ortaya koyar.
3. Aile Modelleri
a) Egemenliğin verilişine göre (Kararların Alınış Biçimine Göre)
– Maderşahi (Anaerkil) aile: Kadının egemen olduğu aile türüdür. Poliandri evlilik yaygındır. Din
ve gelenekler egemendir. Eskimolarda, Afrika’da, kanada yerlilerinde görülür.
– Pederşahi (Ataerkil) aile: Erkeğin egemen olduğu aile türüdür. Erkek istediği kadar kadınla evlenebilir. Yani polijini türü evlilik yaygındır. Din ve gelenekler egemendir. Eski sitelerde, bazı Asya ülkelerinde görülür.
– Modern (Eşitlikçi – demokratik) aile: Egemenliğin kadın ve erkek arasında paylaşıldığı,
kararların ortak alındığı ailedir. Sanayileşmenin ortaya çıkmasıyla beraber özellikle kadınlar ekonomi
hayatında yer edinmesiyle beraber bu aile türü çıkmış ve sonrasında yaygınlaşmıştır.
– Çocukerkil aile: Günümüzde kent merkezlerinde, ataerkil aileden çocukerkil aile yapısına doğru bir geçiş olmaktadır. Artık ebeveynler, yaşayacakları semtleri, yaşam biçimlerini, tercihlerini çocuklarına göre belirlemektedir. Çocukerkil ailede, anne ve babanın rolüyle evdeki ilişkiler çocuğa göre biçim alır.
b) Üye sayısına göre (Niceliklerine Göre)
– Geleneksel geniş aile: Birden fazla kuşağın bir arada oturduğu ailedir. Sanayi öncesi toplumlarda
yaygın olarak görülür. Kararları ailenin en yaşlı erkek üyesi alır. Aile daha çok üretici yapıdadır. Bireysel mülkiyet yoktur, ailenin bütün malı ortaktır. Gelenek ve görenekler etkilidir. Akrabalık bağları kuvvetlidir. Sanayileşmenin başlangıç dönemlerinde bir aile modeli de “geçiş dönemi geniş aile” olarak adlandırılır. Bu aile aynı hane içinde olmayıp birbirine yakın mekânlarda, birbirine oldukça bağlı şekilde yaşayan ailedir. Kopma henüz tam değildir.
– Çekirdek aile: Anne, baba ve evlenmemiş çocuklardan oluşur. Sanayileşmesini tamamlamış
toplumlarda görülür. Aile daha çok tüketici yapıdadır. Bireysel mülkiyet vardır. Görevlerinin bir
kısmını diğer kurumlara devretmiştir. Akrabalık bağları zayıflamıştır. Bunun yerine ailedeki bireyler
arasında duygusal bağlar kuvvetlenmiştir. Gelenek ve göreneklerin baskısı azdır. Tek eşli ve neolokal
evlilik özelliği taşır.
– Yeni geniş aile: Boşanmış farklı eşlerin boşanmış diğer eşlerle evlenerek bir önceki evliliklerinden
gelen çocuklarını da getirerek oluşturduğu ailedir. Günümüzde Amerika’da ve İngiltere’de giderek
yaygınlaşan bir aile modelidir.
– Eksik (Tek ebeveynli) aile: Anne veya baba ebeveynlerinden sadece biri ile çocukların oluşturduğu ailedir. Bu aile son yıllarda boşanma oranlarının artışı, çocuk sonrası terk etme veya terk edilme ile ortaya çıkmaktadır.
4. Evlilik ve Evlilik Türleri
Evlilik: Kadın ve erkek arasında yapılan, toplumca benimsenmiş değerler ve normlar çerçevesinde
onaylanmış bir sözleşmedir. Evlenme olgusu toplumdan topluma ve zamanla değişiklik gösterir.
Bu da farklı evlilik türlerini ortaya çıkarmıştır. Evlenme yaşı: TÜİK 2012 yılı sonu verilerine göre
ortalama ilk evlenme yaşı erkekler için 26.8, kadınlar için 23,7’dir. Erkek ile kadın arasındaki ortalama ilk evlenme yaş farkı 3.1’dir. Bölgesel düzeyde en yüksek ortalama ilk evlenme yaşı erkeklerde 27.8, kadınlarda 25 ile İstanbul Bölgesi’nde, en düşük ortalama ilk evlenme yaşı ise erkeklerde 25.7, kadınlarda 22.2 ile Orta Anadolu Bölgesi’nde görülmüştür.
a) Eş sayısına göre evlilik türleri
– Monogami: Tek eşle evliliğe denir.
– Poligami: Çok eşle evliliğe denir. İki türlüdür.
– Polijini (Çok karılılık): Bir erkeğin birden fazla kadınla evliliğidir. Örnek; Hindistan’da çok görülür.
– Poliandri (Çok kocalılık): Bir kadının birden fazla erkekle evliliğidir. Örnek; Afrika’da Tuda kabilesinde görülür.
b) Yerleşme çevresine göre evlilik türleri
– Matrilokal (İçgüveysilik): Erkeğin, kadının aile çevresine katıldığı evlilik türlüdür.
– Patrilokal: Kadının, erkeğin aile çevresine katıldığı evlilik türüdür.
– Neolokal: Eşlerin bağımsız olarak ayrı yerleşme çevresine katıldığı evlilik türüdür.
c) Eşin seçildiği gruba göre evlilik türleri
– Endogami: Grup içinden evlenmedir. Yani aynı kast, boy, klan, akraba içinden evlenmedir. Sororat ve Levirat endogami evlilik türüne girer.
– Egzogami: Grup dışından evlenmedir. Evlenenler arasında akrabalık bağı yoktur. Günümüz toplumlarında yaygın olan evlilik türüdür.
d) Dul Kalan Eşin Evliliğine Göre
– Levirat: Kocası ölen kadının, kocasının erkek kardeşiyle evlenmesidir. Bu yolla mallar aile
içinde kalır, gelinin dışarıya çıkması önlenir, çocuklar korunur ve erkeğin başlık parasından kurtulması sağlanır.
– Sororat: Karısı ölen erkeğin, karısının kız kardeşiyle (baldızla) evlenmesidir. Bu yolla ölen eşinin çocukları, mallar aile içinde kalması sağlanır.
5. Boşanma
Boşanma, evlilik sözleşmesiyle oluşturulan aile birliğinin sona erdirilmesidir. Birliğin sona ermesi
toplumdaki kurallara göre gerçekleşir. Eşlerden biri öldüğünde veya evlilik geçerli kurallara göre
bozulduğunda boşanma gerçekleşir. Türk Medenini Kanunu’na göre boşanma nedenleri; zina, cana kast, akıl hastalığı, terk, suç işleme ve geçimsizliktir.
Boşanmayı kolaylaştıran nedenleri şunlardır; sosyoekonomik baskılar, dini motif ve endişelerin
azalması ve kanuni boşanma kolaylığı Boşanma ile ilgili genel araştırma sonuçları:
– Boşanma özellikle çocuklar ve kadınlar üzerinde daha çok olumsuz etkilere neden olmaktadır.
– Çocuksuz ailelerde boşanma oranı daha çoktur.
– En çok boşanma oranı evliliğin ilk 5 yılında (TÜİK 2012 yılı sonu verilerine göre %38,3) gerçekleşir.
– Kırsal kesimdeki boşanma oranı kentsel kesimden daha azdır.
6. Ailenin Sürekliliği
Evliliğin süresi yani ailenin sürekliliği konusunda iki görüş vardır.
a) Homogami: Birbirine benzeyen ve ortak özelliklere sahip bireylerin evlilikleri daha uzun sürelidir.
b) Heterogami: Birbirine zıt özellikleri olan bireylerin evlilikleri daha uzun sürelidir.
B. EĞİTİM KURUMU
Genel olarak eğitim, mevcut bilgi bilgilerin, becerilerin ve değerlerin yeni nesillere aktarılmasıdır. Eğitim, bireylere bir anlayış biçimi sunarken onları hayata hazırlayıp gerekli görülen hedefler
doğrultusunda yönlendirmeyi de amaçlar. İlk eğitimini aileden alan birey eğitimine akraba, arkadaş, okul çevresi ile devam ederek hayata hazırlanır. Eğitim, örgün ve yaygın olmak üzere iki çeşittir.
Örgün eğitim zamanlı, planlı, programlıdır. Okullar örgün eğitimin verildiği yerlerdir. Günümüzde eğitim denilen kastedilen daha çok örgün eğitimdir. Yaygın eğitim toplumun her alanındaki yetiştirme, hazırlama süreçleridir. Konferanslar, gazeteler, radyolar, televizyonlar vb. bu amaçla değerlendirilmektedir.
1. Eğitimin Temel İşlevleri
a) Siyasal İşlevleri
- İyi insan ve vatandaş niteliklerini belirlemek
- İyi insan ve vatandaş yetiştirmek
- Lider yetiştirmek
- Bilinçli seçmen yetiştirmek
b) Toplumsal işlevleri
- Kültürleme ve sosyalleşme süreciyle bireye toplumun değerleri aktarılır.
- Toplumun kültürel mirasının birikimini ve sürekliliğini sağlamak
- Toplumsal sorunları çözme
c) Bireysel işlevleri
- Kendini gerçekleştirme
d) Ekonomik işlevleri
- Bireyin kendine uygun meslek seçmesi
- İyi ve bilinçli üretici ve tüketici yetiştirmek
- Nitelikli insan gücü yetiştirmek
e) Gizli işlevleri
- Eş seçimi
- Tanıdık (arkadaş, dost, komşu vb.) sağlama
- Çocuk bakıcılığı
2. Eğitim ve Sosyalleşme İlişkisi
Kültürün kuşaktan kuşağa aktarılması işi eğitim sayesinde gerçekleşir. Her toplumda eğitim, o
toplumun temel özelliklerine bağlıdır. Bir toplum kendi sürekliliğini sağlamak için insanlarını o topluma uyumlu birer bireyler olarak yetiştirmek zorundadır. Bu da ancak insanların eğitilmesiyle
mümkündür.
C. DİN KURUMU
Din, inanç olgusuna dayanır. Sosyoloji dinsel inançları ve normları bir olgu olarak incelemeye
çalışır. Sosyoloji bu dinsel inançların ve normların doğruluğuyla ve yanlışlığıyla ilgilenmez. Sosyoloji dini bir kurum olarak ele alır ve öteki kurumlarla olan ilişkilerini araştırır. Din, tarihin her döneminde bireyleri ve toplumları etkileyen en önemli kurumlardan biri olmuştur. Dini olmayan hiçbir toplum da görülmemiştir. Din, toplumsal yaşamda, bireylerin bazı davranışlarını olumlu karşılayıp, o davranışların tekrarı için teşvik edip ve sevap olarak kabul ederken bazı davranışlarını ise olumsuz ve günah olarak kabul ederek o davranışların yapılmasını yasaklar. Bu yönüyle din, bireylerin davranışlarının toplumun değer yargılarına uygun olmasını sağlar. Sosyoloji din konusunu sosyal bütünleşme, sosyal çatışma ve sosyal değişmeye etkisi açısından ele almaya çalışır. Sosyolojinin bütünleştirici işlevi en açık şekilde dini ibadet ve ayinlerde görülmektedir. Toplumca ortaklaşa yapılan ibadet, ayin ve törenler grup ruhunu geliştirerek bireyler arasındaki toplumsal
kaynaşmayı sağlar. Dinin toplumsal hayata en önemli etkilerinden biri de toplumsal kontrole yaptığı katkıdır. Kurallar, kişinin vicdanın köklü bir şekilde yer edinmedikçe, dıştan gelen kontrolün etkisi az olur. Din yoluyla vicdan duygusu gelişen insan diğer insanlara ve toplumsal kurallara daha duyarlı olur. Bu nedenle din, bireylerin vicdanına yaptığı etkiyle toplumsal kontrolün sağlanmasına katkı yapar.
1. Dinin İşveleri
1-) Din, insana güç ve güven vererek iç huzurunu sağlar. Böylece din insanların psikolojik yönden rahatlamalarını sağlar.
2-) Toplumsal kontrol aracı olarak toplumun bütünleşmesine katkı sağlar.
3-) Toplumun ortak değerlerine hitap ettiğinden bireylerarası dayanışmaya katkı yapar.
4-) Bireylere, toplumda kabul edilen davranışları göstererek ve birtakım kurallar koyarak bireyin topluma uyum sağlamasında yardımcı olur.
5-) Toplumsal kültürü oluşturan ve gelecek kuşaklara aktaran etmenlerden biridir.
2. Dini İnanç Çeşitleri
Totemizm: En ilkel dini inanç şeklidir. Totem inancı, kutsal sayılan bir hayvan, bitki veya cansız bir
nesneye inanma ve tapınmadır. Totem bir kabilenin atası olarak kabul ettiği ve adını taşıdığı bir hayvan, bitki veya cansız nesnedir. Bu totem kartal, kurt, ayı olabildiği gibi, yağmur, deniz gibi şeylerde olabilir.
Fetişizm: İnsanların içinde büyüsel güç olduğuna inandığı nesnelere sahip olmak istemesi veya onlarla ilişkide bulunarak uğur getireceğine inanması ve tehlikelerden koruduğuna inanmasıdır. Fetişizm kişiseldir, tapınılacak şey kişiye aittir.
Animizm: Ruha tapma anlamına gelir. Doğadaki tüm varlıkların bir ruha sahip ve canlı olduğuna
inanmadır. Animizm ruhun öldükten sonra var olduğu düşüncesiyle ilk olarak ortaya çıkmıştır. Animizm’de ruhun insanların etrafında gezdiğine ve onlara müdahale ettiğine inanılır. Bu nedenle bu ruhlara adaklar adanılır, kurbanlar kesilir ve dualar edilir. Mesela; Kırgızlar için elma ağacı kadınlara doğurganlık verme gücüne sahiptir.
Natürizm: Doğa güçlerine tapınma inancıdır. Bu inanç, insanların doğal olaylar karşısında hayret,
saygı ve korku duygularını göstermesi ile başlamıştır. Ay, yıldız, güneş, ateş gibi varlıklara inanılmıştır. Mesela; Eski Mısır medeniyetinde Güneşe (Ra tanrısıdır) tapınılırdı.
Politeizm: Çok Tanrıcılıktır. İnsanlar siteler halinde yaşamaya başlayınca insanlar birden fazla tanrıya inanmaya başladı ve bu da çok tanrıcılığı ortaya çıkardı. Mesela; Eski yunan sitelerinde olduğu gibi. (Zeus, Hera, Poseidon vb.)
Monoteizm: Tek Tanrıcılıktır. Müslümanlık, Hıristiyanlık, Musevilik gibi. Evreni yaratan ve yöneten Tanrı’nın varlığını savunmak teizm (tanrıcılık), Tanrı’nın varlığını kabul etmeyen görüşe ise ateizm denir.
3. Din ve Laiklik
Genel anlamında laiklik, akli düşünce ile dini düşüncenin ayrılmasıdır. Siyasi manada laiklik, “Siyasî bir kuruluş olan devleti, din kurallarına dayandırmayan ve kişilerin dinsel inanç ve tapınma
özgürlüklerini inanç ve din farkı gözetmeksizin güvence altına alan bir sistemdir.” Yani devlet işleri
ile din alanının birbirlerinden ayrılmaları demektir. Fransız devrimiyle yükselen laikliğin “din hürriyeti” ve din-devlet işlerinin ayrılığı” olarak iki cephesi vardır. Bir devletin laik olabilmesi için, o
devlette din hürriyetinin tanınmış olması ve güvence altına alınmış olması gerekmektedir. Din hürriyeti de inanç ve ibadet hürriyeti adlı iki ilkeye dayanır. İnanç hürriyeti, kişinin istediği dini seçebileceği anlamına gelir. Anayasamızın 24.maddesinde “Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir” denilerek inanç hürriyeti tanınmıştır. İbadet hürriyet, bireyin inandığı dinin gereklerini (ayin, tören vb.) serbestçe yerine getirebilmesi demektir. Anayasamızın 24.maddesinde “14. Madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir” denilerek ibadet hürriyetini tanımıştır. Laikliğin ikinci cephesi din ve devlet işlerinin ayrılığıdır. Bir devlette, din ve devlet işlerinin ayrıldığını söyleyebilmek için; devletin resmi bir dininin olmaması, devletin bütün dinler karşısında tarafsız olması, devletin bütün din mensuplarına eşit davranması, din kurumları ile devlet kurumlarının birbirinden ayrı olması ve hukuk kurallarının din kurallarına uyma zorunluluğunun olmamasıdır. Laik devletlerde kişinin istediği dine ve inanca sahip olması, devletin etkisi dışındadır. Laik devlette din, kişilerin vicdanlarına bırakılır. Laik devlette din, devletin kuruluşuna ve yönetimine hâkim olamaz. Laik devlet yönetiminde tüm düzenlemeler hukuk kurallarına göre yapılır ve bütün vatandaşlar yasa önünde eşittir.
4. Atatürk ve Laiklik
Atatürk’ün laiklik konusundaki görüşlerini sözlerinden yola çıkarak anlayabiliriz. “Din bir
vicdan meselesidir. Herkes vicdanın emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz.” “Din ve mezhep herkesin vicdanına kalmış bir iştir. Hiç kimse hiçbir kimseyi ne bir din ne de bir mezhebi kabul etmeye zorlayabilir. Din ve mezhep hiçbir zaman politika aleti olarak kullanılamaz.” Kısacası Atatürk, dini politika aracı olmaktan kurtarmak istemiştir. Dini, çıkarcılığın kaynağı olan siyasetten uzaklaştırmaya çalışmıştır.
D. EKONOMİ KURUMU
Ekonomi kelime anlamı olarak “ev işlerini idare etmek” demektir. Kavramsal tanımı ise, “mal ve hizmetlerin üretim, tüketim ve bölüşüm işlerini inceleyen bir bilimdir” demektir. İnsanlardaki sınırsız olan ihtiyaçları sınırlı olan kaynaklarla giderme çabası ekonomi olgusunu ortaya çıkarmıştır. Kaynaklarla ihtiyaçlar arasında denge kurmaya yönelik yerleşmiş ilişki kalıpları da ekonomi kurumunu oluşturmuştur. Sözü edilen ekonomik ilişki kalıpları; üretim, tüketim, bölüşüm ve alış – veriş ilişkileridir.
1. Ekonomiye ait bazı kavramlar
a) Arz: Üreticilerin piyasaya sürdükleri toplam mal ve hizmetlerdir. Arz belirli piyasada belirli bir
zamanda çeşitli fiyatlarda satıcıların (veya üreticilerin) satmaya razı oldukları mal ve hizmetin
miktarıdır.
b) Talep: Tüketicilerin toplam tüketim isteğidir. Belirli bir mal veya hizmetin belirli bir dönemde çeşitli fiyatlardan satın alınma miktarını ifade eder. Talep kanunu: Bir mal veya hizmetin fiyatı
düştükçe talebi artar, fiyatı yükseldikçe talebi azalır. Veblen Malları (Gösterişe yönelik talep): Snop
diye nitelendirilen kişiler, kendilerinden üstün kabul ettikleri kimselerin mallarını satın almak ve dikkat çekerek sosyal sınıf atlamak isterler. Bu nedenle snoplara hitap eden mallara olan talep, belirli bir fiyat düzeyinin üzerinde, fiyat yükseldikçe artar. Snopların talep kanununa ters düşen davranışlarına “gösterişe yönelik talep” , bu tür mallara da “Veblen malları” denir.
Türkiye’de de daha kaliteli olmadığı bilinmesine karşın, bazı markalı ithal malların çok yüksek
fiyattan alıcı bulması gösterişe yönelik talebe örnek olarak gösterilebilir.
c) Piyasa: Bir malı satmak isteyenler ile o malı satın almak isteyenlerin oluşturduğu mübadele ağıdır.
d) Denge fiyatı: Piyasalarda arz ve talep miktarlarının eşitlendiği fiyat düzeyidir.
e) Kartel: Büyük şirketlerin fiyat konusunda anlaşarak oluşturdukları anlaşmadır. Amaç serbest
rekabeti ortadan kaldırmaktır.
f) Damping: Bir malın dış piyasalarda maliyet fiyatının altında satılması işlemidir.
g) Otomasyon: Seri üretimin yapılmasını ifade eder.
2. Ekonomik Hayatta Yaşanan İstikrarsızlıklar
a) Enflasyon: Bir ekonomide, piyasadaki ürünlerin fiyatlarının genel seviyesindeki sürekli artışına
enflasyon denir. Ayrıca enflasyon paranın değer kaybederek alım gücünün düşmesi demektir. Genelde arz talep arasındaki dengesizlikten ortaya çıkar.
a1) Talep Enflasyonu: Toplam talebin toplam arzdan fazla olması durumunda oluşan enflasyondur. Yani arzın talebi karşılayamaması durumudur. Karşılıksız para basılması, yurtdışındaki gelirlerin
yurtiçinde harcanmak istenmesi para bolluğuna sebep olacak bu da daha fazla mal ve hizmet talep
edilmesine ve fiyatların artmasına yol açacaktır.
a2) Arz Enflasyonu: Üç türlüdür.
– Maliyet enflasyonu: Girişim, emek, sermaye gibi üretim faktörlerinin üretimdeki maliyetinin artması, toplam arzı azaltır ve fiyatları arttırır ve bu da enflasyonu yükseltir. Mesela; petrol fiyatındaki artış birçok mal ve hizmetlerin fiyatını arttırır.
– İthal enflasyon: Dışa bağımlı ekonomilerde ithal girdilerin fiyatlarının artması sonucu oluşur.
– Kâr enflasyonu: Şirketlerin anlaşarak mal ve hizmetlerin fiyatlarının arttırması sonucu oluşur.
b) Deflâsyon: Enflasyonun tersi bir durumdur. Arzın talepten çok olması durumunda görülür. Deflâsyon durumunda mal ve hizmetlerin fiyatları düşer. Fiyatların düşmesine bağlı olarak üretimi kısma zorunluluğu ortaya çıkar. Bunun sonucunda işsizlik artar, ücretleri düşürür. Arz karşısında talebi artırmak (reklâm, yeni pazar bulma, kredi imkânı, taksitli satış vb.) deflâsyona karşı alınabilecek önlemlerdir. c) Devalüasyon: Sabit döviz kuru sisteminde, ulusal paranın, yabancı paralar karşısında değerinin devlet eliyle düşürülmesine (döviz kurunun yükseltilmesine) denir. Özellikle enflasyonla tıkanan ihracatı açmak ve ekonomiyi canlandırmak için uygulanan bir ekonomik tedbirdir. Türkiye’de devalüasyon, Türk Lirası’nın Amerikan Doları karşısındaki değerine göre yapılmaktadır ve en son 2001 tarihinde % 28,4 oranıyla gerçekleştirilmiştir.
d) Revalüasyon: Devalüasyonun tersi bir durumdur. Sabit döviz kuru sisteminde, ulusal paranın, yabancı paralar ve altın karşısında değerinin devlet eliyle yükseltilmesine (döviz kurunun düşürülmesine) denir. Revalüasyon genelde ihtiyaçtan fazla altın ve dövizin birikmesi sonucu yapılır. Revalüasyon ile bir ekonominin ithalat yapabilmesi kolaylaştırılmakta; ihracat yapabilmesi ise zorlaştırılmaktadır.
e) Resesyon: Ekonomik hayatın canlılığını kaybetmesi, üretim faaliyetlerinin daralması, duraklama, ekonomik etkinliklerde görülen hafif düşmedir.
3. Ekonominin Bileşenleri
a) İhtiyaç: Ekonomide mal ve hizmet üretiminin kendisi için yapıldığı tüm istek ve arzulardır; yeme,
içme, barınma, giyinme, gezme, eğlenme vb. İhtiyaçlar; zorunlu ihtiyaçlar (yeme, içme, uyuma,
barınma vb.), zorunlu olmayan ihtiyaçlar (sinema izleme, gazete okuma, müzik dinleme vb.) olmak
üzere iki türlüdür. Belirli bir ücret, mal veya hizmetle karşılanan ihtiyaçlara ekonomik ihtiyaç denir.
b) Mal ve hizmetler: İnsan ihtiyaçlarını karşılamaya elverişli ve bu amaç için hazırlanmış her şeydir.
Somut ve dokunulabilir yiyecek, ev eşyası, giyecek gibi üretimlere maddi mal, ulaşım, eğitim, sağlık,
bankacılık gibi maddi olmayan üretimlere ise hizmet denir.
c) Kaynaklar: Ekonomik ihtiyaçları karşılamak için gerekli mal ve hizmetlerin elde edilmesinde kullanılan üretim faktörlerini içerir.
d) Üretim: İhtiyaçları karşılayarak toplumsal fayda sağlamak için herhangi bir şeyin yerinde, yapısında, şeklinde değişiklik meydana getirme faaliyetidir. Başka bir ifadeyle üretim; girişimcilerin üretim faktörlerini kullanarak toplumun ihtiyaç duyduğu mal ve hizmetleri üretme sürecidir. Üretim faktörleri: Doğal kaynaklar, emek (iş gücü), sermaye ve teşebbüstür (girişim).
– Emek (İş gücü): Üretime katılan insanın gerek bedensel gerekse zihinsel gücüdür.
– Doğal kaynaklar (toprak): Üretim için gerekli olan hammadde (madenler, petrol, su, ormanlar
vb.), enerjinin sağlandığı ve üretimin yapıldığı yer (fabrika, iş yeri arsası, tarla vb.) dir.
– Sermaye: Üretimde kullanılan her türlü araç-gereci ifade eder. Mesela; yol, baraj, fabrika, tesis, aygıt, donanım, makine vb.
– Girişim (teşebbüs): Üretim faktörlerinden emek, toprak ve sermaye faktörlerini bir araya getirerek üretimi gerçekleştiren etkinliktir. Teşebbüs olmadan bu üç faktör bir araya gelerek üretim gerçekleştirilemez.
e) Tüketim ve Tasarruf: İnsanların üretilmiş olan ekonomik mal ve hizmetlerin faydasından
yararlanmasına tüketim denir. Mesela; sabunu kullanma mal tüketimi, belediye otobüsünden
faydalanma hizmet tüketimi olur. Tasarruf, elde edilen gelirin bir kısmının tüketilmemesi ile oluşan birikimdir. Tasarrufların yeni bir üretim için kullanılmasına ise yatırım denir. Halk arasında arsa veya altın almak bir yatırım yapmak olarak adlandırılır. Oysaki bu tür mal alımının üretime bir katkısı olmadığından ekonomide yatırım olarak adlandırılmaz. Ama zirai araçlar almak ve yol yapmak yatırımdır.
f) Bölüşüm: Üretilmiş mal ve hizmetlerin, üretime katılanlar arasındaki bölüşümüdür. Başka bir ifadeyle bölüşüm “üretim sonucunda elde edilen gelirin üretime katılan unsurlar arasında paylaşılmasıdır.” Gelir, tek bir birey, tek bir işletme için söz konusu olduğu gibi, bütün bir ülke için de söz konusu olabilir. Bütün bir ülke için söz konusu olan gelire millî gelir denir. Millî gelir, “bir ülkede bir yıl içerisinde üretilen mal ve hizmetlerin piyasa fiyatlarına göre değerlerinin net toplamıdır.” Millî gelirin o ülkede yaşayan vatandaşlar arasında dağıtılmasına kişi başına düşen millî gelir denir.
4. Ekonomide Mal, Hizmet ve Fayda Kavramları
Mal
İnsanların ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla üretilen somut nesnelere mal denir. Mesela; ekmek, şeker, telefon, masa, kalem vb. Mallar elde ediliş ve kullanılış biçimine göre ikiye ayrılır.
a1) Elde ediliş biçimlerine göre mallar
– Serbest mal: Elde edilmesi için herhangi bir emek ve maliyet gerektirmeyen mallardır. Mesela; hava, su, güneş ışığı vb.
– Ekonomik mal: Elde edilmesi için emek ve maliyet gerektiren mallardır. Ekonomik mallar ihtiyaçları karşılamak için değişim amacıyla üretilen mallardır. Ekonomiyi ilgilendiren ise yalnızca ekonomik mallardır. Mesela; defter, araba, kumaş, gözlük vb.
Uyarı: Üretim için mutlaka bir nesnenin yaratılmış olması gerekmez. Mesela; öğretmenin ders vermesi, hâkimin adalet dağıtması, ressamın resim yapması da üretim sayılır.
Uyarı: Bir malın tüketilmesi mutlaka o malın yok edilmesi anlamına gelmez. Gıda maddelerinden
yararlanmak bir tüketim olduğu gibi, bir resim sergisini izlemek, bir filmi izlemek, ulaştırma hizmetlerinden yararlanmak da birer tüketimdir.
a2) Kullanılış biçimine göre mallar
– Üretim malı: İnsan ihtiyaçlarını dolaylı olarak karşılayan ve özellikle yeni bir malın üretiminde
kullanılan mallardır. Her türlü üretim aracı (makineler, traktör gibi) ve ham maddeler (kömür, petrol, çimento gibi) birer üretim malıdır.
– Tüketim malı: İnsan ihtiyaçlarını doğrudan karşılayan mallardır. Mesela; gıda ürünleri, yiyecek
ve giyecekler gibi. Tüketim malları, insanın onlardan sağladığı faydanın süresine göre ikiye ayrılır:
– Dayanıklı mallar: Faydası bir ya da birkaç kez kullanmakla bitmeyen, uzun süreli kullanılan mallardır. Mesela; Cep telefonu, araba, televizyon, bilgisayar, çamaşır makinesi vb.
– Dayanıksız mallar: Bir ya da birkaç kez kullanmakla faydası biten mallardır. Mesela; ekmek, yoğurt, çikolata, kibrit vb.
Hizmet
İnsan ihtiyaçlarını karşılamak için değişim amacıyla ortaya konan etkinliklerdir. Mesela; eğitim, ulaştırma, sağlık, bankacılık, işçilik, berberlik vb.
Fayda
Mal veya hizmetlerin ihtiyaçları karşılamadaki işlevine fayda denir.
5. Ekonomik Sistemler
a) Kapitalist Ekonomi Sistemi
Kapitalist ekonomi sistemi, Avrupa’da 18. yüzyılın sonlarından itibaren egemen olmaya başlamıştır.
Kapitalist ekonomik sistemin temel özellikleri:
- Üretim araçları (makineler, atölyeler, fabrikalar vb.) özel girişimcilerin elindedir.
- Özel mülkiyet esastır.
- Ekonomi serbest piyasa koşulları altında işler. Devlet, ekonomik yaşama müdahale etmez, kontrolünü sağlar.
- Üretimde belirleyici olan kardır. Üretimde temel amaç kâr etmektir.
- Temel ihtiyaçların tüketimi dışında tüketim alışkanlıkları yaratılır.
- Ekonomide birey kendi çıkarı peşinde koşar.
b) Sosyalist Ekonomik Sistem
Sosyalist ekonomi sistemi, kapitalizmin hızla geliştiği 19. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Sosyalizm,
kapitalizmin yarattığı toplumsal ve ekonomik eşitsizlikleri ortadan kaldırma iddiasıyla geliştirilmiş
ekonomik bir sistemdir. Sosyalist ekonomi sisteminin temel özellikleri:
- Üretim araçlarının mülkiyeti toplum adına devletin elindedir. Özel girişimci yoktur.
- Özel mülkiyet sınırlıdır.
- Ekonominin işleyişi devlet kontrolündedir.
- Üretimde kar amacı güdülmez. Temel amaç toplumun temel ihtiyaçlarının karşılanmasıdır.
- Ekonomide bireyin değil, toplumun çıkarı önemlidir yani ön plandadır.
- Üretilenler toplumda eşit şekilde ya da toplumun haklı göreceği eşitsizliklerle dağıtılır.
c) Karma Ekonomik Sistem
1929 ekonomik krizi ve II. Dünya Savaşının yıkıntıları kapitalist sistemin iyileştirilmesini zorunlu
kılmıştır. Böylece devlet, vergilendirme politikaları ve sosyal güvenlik önlemleriyle ekonomik hayata
daha çok müdahale etmeye başlamıştır. Devlet, birçok alanda yatırımlar yaparak üretim faaliyetlerine
katılmıştır. Karma ekonomi sisteminin kapitalist sistemden en önemli farkı; karma ekonomik sistemde bireyler de üretim faaliyetinde bulunabilirler. Ancak, bu sistemde kamu kesimi ve özel kesimin ağırlığı zaman içinde koşullara göre değişir. Karma ekonomi sisteminin temel özellikleri:
- Devlet ve özel teşebbüs birlikte yer alır.
- Kapitalizm ve sosyalizm birleşimidir ama daha çok özü itibariyle kapitalizme yakındır.
- Devlet ekonomiye kısmi olarak müdahale eder.
- Kamu yararı ile bireysel çıkarlar bağdaştırılmıştır.
- Özel girişimcinin yatırım yapmayı kârlı bulmadığı alanlarda toplum ihtiyaçlarını karşılamak için devlet girişimde bulunur.
Uyarı: Bir malın serbest veya ekonomik mal olması duruma göre değişebilir. Soluduğumuz hava serbest mal iken su altındaki dalgıçlar ve uzayda araştırma yapan astronotlar için ekonomik
maldır. Doğada su kaynağı yakınına kamp kurulduğunda su serbest mal iken, şehirde evimize
ulaşması hizmet gerektirdiğinden ekonomik maldır. Dolayısıyla belli malları serbest veya ekonomik olarak belirlemek mümkün değildir.
Uyarı: Bir mal, kullanılış biçimine göre tüketim malı ya da üretim malı olabilir. Mesela; şeker evde çay içerken kullanıldığında tüketim malı, lokum yapmak için kullanıldığında bir üretim malı olur. Aynı biçimde, kömür ısınmak için kullanıldığında tüketim malı, enerji elde etmek için kullanıldığında üretim malıdır.
Uyarı: Bir şeyin mal ya da hizmet sayılabilmesi için değişim amacıyla yapılması gerekir. Buna göre kendi beslenmesi için tavuk yetiştiren insanın ürettiği tavuk mal sayılmaz.
E. SİYASET KURUMU
İnsanlar arasındaki fikir ve çıkar ayrılıkları ve çatışmaları, herkesin yararına, genel çıkarı ve ortak
iyiliği sağlamaya yönelik bir yapılanmayı gerektirmiştir. Bu yapılanma da bir takım ilişki kalıplarını (yönetme-yönetilme, emretme-itaat ilişki kalıpları) ve kurallarını ortaya çıkarmıştır. Toplumda düzenin sağlanmasına yönelik ve yönetimin gerçekleştirilmesi için ortaya konan yerleşmiş ilişki kalıpları siyaset kurumunu oluşturur.
1. Siyasetin Temel Kavramları
Egemenlik: Bir devlette siyasal karar verme yetkisine sahip olmak demektir. Bu yetki halka ait
olabileceği gibi bir kişiye de ait olabilir.
İktidar: Bir ülkede egemenliği elinde bulunduranları ifade eder.
Parlamento: Demokratik ülkelerde, üyeleri halk tarafından seçilen veya üyeleri bazı kriterlere göre belirlenen temsilcilerden oluşan meclis ya da meclislere denir. Yasama yetkisini kullanır.
Hükümet: Devletin yapısı içinde siyasal sorumluluğu taşıyan ve başbakanın başkanlığını yaptığı en etkili icra gücüdür. Ülkemizde Cumhurbaşkanı ile yürütme yetkisini kullanır.
Siyasal parti: Farklı düşünce ve görüşleri halktan aldıkları oy oranında parlamentoya taşıyarak, halk
iradesinin yönetime yansımasını sağlamayı amaçlayan siyasi gruplardır. Siyasal partiler siyasal kararları etkilemek ve iktidarı meşru yollarla ele geçirmek üzere kurulmuş örgütlerdir.
Sivil toplum (Baskı grupları): Siyasi otoritenin baskısından uzak, bürokratik ve askeri alanın dışında görece özgürlüğe sahip toplumsal alandır. Devlet kurumlarının dışında kendini yönlendirebilen, hak ve özgürlüklerini savunabilen özgür ve özerk vatandaşlardan oluşan topluluklar sivil toplum örgütleridir. Sivil toplum, bir nevi toplumun kendi kendini yönlendirmesidir Mesela; sendikalar, dernekler, meslek örgütleri ve odalar bu sivil toplum alanına ait örgütlerdir.
Birey: Tek tek insanları, toplumun her bir üyesini, devletin yurttaşı olan kişiyi ifade eder.
Meşruiyet: Siyasal etkinliklerin yasaya uygunluğunu ifade eder. Mesela; bir siyasal parti iktidara gelmek istiyorsa yasalara uygun bir şekilde seçime girip seçmenlerin oyunu alması gerekir.
Seçim: Demokrasilerde vatandaşların siyasal tercihlerini belirttikleri yöntemdir. Siyasal partiler ancak bu yolla iktidarı meşru yolla ele geçirebilir. Türkiye’de 4 yılda bir gerçekleşir.
Özgürlük: Bireylerin baskı altında kalmadan yasaların çizdiği sınırlar çerçevesinde serbest hareket
edebilmesidir.
Hak: Bir eylemde bulunma veya başkalarından belirli bir tarzda davranmalarını isteme yetkisidir.
Eşitlik: Yasalar karşısında bireyler arasında herhangi bir ayrımın yapılmamasıdır.
Adalet: Haklının hakkını alması, haksızın da cezalandırılmasıdır.
Ülke: Bir milletin üzerinde yaşadığı, siyasal olarak örgütlendiği ve egemenliğine sahip olduğu yerdir.
2. Devlet
a) Devlet
Belli bir toprak parçası üzerinde ortak amaçlar çerçevesinde örgütlenmiş, siyasi ve hukuki
yaptırım gücüne sahip en üstün bir otoritedir. İnsanların yerleşik hayata geçmesiyle ortaya
çıkmıştır.
b) Devletin özellikleri
1-) Devletin oluşabilmesi için toprak, halk, iktidar ve egemenlik unsurlarına gerek vardır. Devletin egemen olması yasama, yürütme, yargı güçlerini elinde bulundurmasına bağlıdır.
2-) Zora dayalı kuvvet kullanma yetkisine sahip tek kurumdur.
3-) Devlet sosyal kontrolü sağlayan en büyük sosyal gruptur.
4-) Devlet, toplumsal kurumların işleyişinin denetimini ve gözetimini sağlar.
5-) İkinci ilişkilerin görüldüğü en büyük ikincil gruptur.
c) Devletin işlevleri
1-) Devletin temel görevleri; kanunlar yapmak (yasama), uygulamak (yürütme) ve uygulama
sırasında çıkabilecek sorunları gidermek (yargı) Devlet içinde bu güçler ayrı organlarca temsil edilir. Bu duruma güçler ayrılığı denir.
2-) Vatandaşların ekonomik, sosyal (eğitim, sağlık gibi) ve kültürel ihtiyaçlarını gidermek,
3-) İç ve dış tehlikelere karşı ülkenin bağımsızlığını korumak,
4-) Bireylerin temel hak ve özgürlüklerini güvence altına almak ve adaleti sağlamak.
5-) Ülke sınırları içinde ve dışında millî çıkarları korumak.
d) Devlet Çeşitleri
d1) Yapısına göre: Üniter ve Federal olmak üzere ikiye ayrılır.
Üniter devlet: Yönetimin tek merkezden yapıldığı, tek meclisi, tek başkenti olan devlettir. Homojen
yapılı toplumlarda yaygın olarak görülür. Mesela; Türkiye, İran üniter bir devlettir.
Federal devlet: Ülkenin eyaletlere bölündüğü, bu eyaletlerin iç işlerinde kendi kurallarına göre işlediği, dış ilişkilerinde ise merkezi yönetime bağlı olduğu devlet şeklidir. Her eyalet, kendi iç işleriyle ilgili yasaları kendisi oluşturur, özellikle savunma ve dış ilişkiler gibi konularda tüm eyaletleri kapsayacak ortak yasalara göre işleyişini sürdürür. Mesela; ABD, Almanya, İsviçre gibi.
d2) Ortaya çıkışına göre: Eski (geleneksel) ve çağdaş devlet olmak üzere ikiye ayrılır.
Eski (Geleneksel) devlet: Devletin ortaya çıkışından çağdaş hale gelinceye kadar olan dönemdeki devlet şeklidir. Devletin işlevi iç düzen ve dış güvenliği sağlamakla sınırlıdır. Gelenekler etkilidir. Temel hak ve hürriyetler küçük bir zümreye aittir. Devlet otoritesini kullanan yöneticilerin yetkileri sınırsızdır.
Çağdaş devlet: Yönetimin belli ilke ve yasalara göre gerçekleştiği devlet şeklidir. Çağdaş devlet sosyal, hukuk ve laik devlet ilkelerini benimser. Eski devletten daha çok işleve sahiptir. Çağdaş devlet eğitim, sağlık, çevre, çevre, güvenlik, adalet, hak ve özgürlükler konusunda işlevseldir.
d3) Ekonomik yapılarına göre: Kapitalist, Sosyalist ve Karma devlet olmak üzere ikiye ayrılır.
Kapitalist devletler: Ekonomik hayatın özel girişimciler tarafından düzenlendiği, rekabet ve kâr
esasına dayalı olan devlet biçimidir. Bireysel hak ve özgürlüklerin ileri düzeyde olduğu ve bunun devlet tarafından güvence altına alındığı bir devlet biçimidir. Mesela; Amerika, İngiltere vb. gibi.
Sosyalist devletler: Ekonomik hayatın devlet tarafından düzenlendiği, üretim araç ve gereçlerine
devletin sahip olduğu devlet biçimidir. Halkın ihtiyaçlarına göre üretim yapılır. Mesela; Rusya gibi.
Karma devletler: Ekonomik hayatın düzenlenmesinde hem özel sektörün hem devletin etkili olduğu devlet biçimidir. Mesela; Türkiye gibi.
3. Siyasi yönetim biçimleri
a) Baskıcı yönetimler: Yasama, yürütme, yargı bir kişi veya bir grubun elindedir. Özgürlüklerin
kısıtlandığı yönetim biçimidir. Hukuk kurallarından uzak bir yönetim vardır. Yönetimi eleştirmek
mümkün değildir. Muhalefet yoktur. Belirli bir ideolojiye dayanır. Seçme ve seçilme hakkı yoktur veya kısıtlanmıştır. Düşünce, basın, din ve vicdan özgürlüğünden söz etmek olanaksızdır.
a1) Monarşi: İktidarın tek bir kişinin elinde olduğu yönetim biçimidir. Monarşi sisteminde, devlet
başkanı (kral, padişah, hakan vb.) bu yetkisini yaşamı boyunca elinde bulundurur. Veraset sistemi vardır. Mesela; Krallık, imparatorluk.
Mutlak monarşi, devletin tek bir kişi tarafından hiçbir sınırlamaya bağımlı olmayarak yönetildiği rejim türüdür. Merkezi krallık anlamına ya da
padişahın tek elden kendi kararlarıyla yönetimine denir. Mesela; Roma ve Osmanlı imparatorlukları.
Meşruti monarşi, 18.yy.’da Avrupa’da cereyan eden toplumsal ve siyasal gelişim sonucu doğmuştur. Bu monarşi tipinde hükümdarın yetkileri, yazılı bir Anayasa ile tanımlanmış ve sınırlanmıştır. Mesela; Osmanlı Devleti 1876’da Meşrutiyetin ilanıyla bu yönetim biçimine geçmişti. Bu monarşi genellikle parlamenterdir ve demokrasiye pek yakın olabilir: Kral, devletin simgesi olarak kalır,
ancak yürütme yetkisini bir hükümete bırakır; hükümet de halk tarafından seçilmiş bir millet
meclisinin kararlarına uymaya zorunludur. Mesela; Hollanda, Danimarka, İngiltere, Japonya, İsveç ve
Belçika’da durum böyledir.
a2) Oligarşi: İktidarın bir grubun veya bir zümrenin elinde olduğu yönetim biçimidir. Bu zümre soylu ve zengin kişilerden oluşuyorsa Aristokrasi olarak adlandırılır. Aristokrasi yönetimin soyluların ya da din adamlarının elinde bulunduğu bir sistemdir.
a3) Teokrasi: Dini otorite organlarının siyasi otorite organları yerine devlet idaresini elde tuttuğu devlet biçimidir. Yani devlet işlerinden bir tür ruhban sınıfının sorumlu olduğu ve devlet işlerinin dini temellere dayandırılmaya çalışıldığı sistemdir. Mesela; Vatikan, İran, Suudi Arabistan
a4) Totalitarizm: Siyasal gücün ve önemli yetkilerin tek bir kişi, tek parti ya da askeri bir grubun elinde olduğu; demokratik olmayan bir biçimde, devletçilikle ve sıkı bir denetim rejimiyle yönetildiği
akım ve uygulamadır. Mesela; faşizm (Hitler, Mussolini), komünizm, militarizm vb.
b) Demokratik (Hürriyetçi) yönetimler: İnsan hak ve özgürlüklerinin gerçekleştirilmesini amaçlar.
Temel özelliği kuvvetler ayrılığıdır. Yasama, yürütme ve yargı denetimleri vardır. Kişisel ve
toplumsal gelişmenin kaynağı özgürlüktür. Hukuk kuralları toplumsal adaletin ve yönetimin temeldir.
Yönetimler seçimle iş başına gelir. Yönetimleri eleştirmek ve denetlemek mümkündür. Düşünce,
basın, din ve vicdan özgürlüğü vardır. Çok partili sistem ve seçimler demokratik yönetimlerin vazgeçilmez unsurlarıdır.
b1) Doğrudan demokrasi: Halk yönetimde kesin söz sahibidir. Halk, gerektiğinde uygun bir yerde
toplanarak yönetimle ilgili doğrudan doğruya kararlar alır, daha önce alınan kararları değiştirir, yasalar yapar. Doğrudan demokraside devlet için gerekli olan bütün kararlar, halk tarafından aracısız ve temsilcisiz olarak bizzat alınırlar. Mesela; günümüzde doğrudan demokrasi sadece İsviçre’nin bir küçük dağ kantonunda ve dört yarım kantonunda uygulanmaktadır.
b2) Temsili Demokrasi: Temsili demokraside halkın seçtiği temsilciler yönetimde söz sahibidir. Her
zaman çok sayıda insanın bir araya gelmesi de zordur ve bir karar alması da zordur. İşte bu nedenle, temsili demokrasiye geçilmiştir. Halk, kendi adlarına karar vermek üzere temsilcilerini seçer ve kararları bu temsilciler alır. Mesela; Türkiye’de ve Dünya genelinde uygulanan demokrasi sistemidir.
b3) Yarı Doğrudan demokrasi: Temsilî demokrasi ile doğrudan demokrasinin bir bileşimidir.
Egemenliğin kullanılmasının halk ile temsilcileri arasında paylaştırıldığı demokrasi tipidir. Yarı doğrudan demokraside egemenliğin kullanımı esasen halkın seçtiği temsilcilere verilmiştir. Ancak
bazı durumlarda (yönetimle ilgili önemli kararlarda veya yaşamsal bir konuda), halkın kararı aranır ve halk oylaması ya da referandum gibi araçlara başvurulur. Ve böylece seçmenler de egemenliğin
kullanılmasına doğrudan doğruya katılırlar. Yarı doğrudan demokrasi, halkın egemenliğin
kullanılmasına zaman zaman doğrudan doğruya katılabildiği bir temsilî demokrasidir.
Genel oy ilkesi: Servet, vergi, öğrenim durumu, cinsiyet, ırk vb. ayrımı olmadan, belli bir yaşa ulaşmış herkesin oy hakkına sahip olması demektir. Türkiye’de 1934 yılında yapılan değişiklik ile
seçimlerde genel oy ilkesi benimsendi. Siyasi sosyalleşme: Çocukların ve gençlerin, içinde
büyüdükleri toplumun politik sistemini tanımaları ve farklı politik eğilimler konusunda tercihte
bulunmalarını etkileyen süreçlerdir. Kuvvetler ayrılığı ilkesi: Yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin ayrı organlarda toplanmasıdır. Her bir organ sadece kendi işlevini yerine getirmeli ve diğer
organların işlevlerine karışmasına izin verilmemelidir.
b4) Katılımcı Demokrasi: Toplumun kişileri ve kurumları ile geniş katılımının sağlandığı demokratik yapılanmadır. Katılımcı demokrasi, halkın görüşlerini aracı olmadan sivil toplum kuruluşları ve çıkar grupları gibi kendi oluşumları ile ifade etmesidir. Katılımcı demokraside vatandaşlar sürekli olarak karar verme sürecine katılırlar ve önemli sorunların çözümünde vatandaşların kararları dikkate alınır ve bütün vatandaşlar katkıda bulunurlar. Çıkar grupları: Çoğulcu demokrasinin gereğidir. Herhangi bir siyasal parti kurmaksızın eylemleri ile örgütlenmiş bir şekilde siyasal karar alma süreçlerini ve kamu politikalarını doğruya veya dolaylı olarak etkileme ve çıkar elde etme çabası içinde olan gruplardır. Mesela; meslek odaları, sendikalar vb. Sivil toplum kuruluşları: Katılımcı demokrasinin gereğidir. Sivil toplum kuruluşları; kamu yararına çalışan ve bu yönde kamuoyu oluşturan, kâr amacı gütmeyen, demokratik işleyişe sahip, bürokratik donanımdan yoksun ve gönüllü olarak bir araya gelen bireylerden oluşan örgütlenmelerdir. Temel amaçları,
toplumsal hayata olumlu katkılar sağlamaktır. Siyasi iktidar üzerinde etkili olmak, görüşleri doğrultusunda kararlar alınmasını ve uygulamalar yapılmasını sağlamak amacıyla kurulmuş olan baskı gruplarıdır. Mesela; çevreci örgütler (Greenpeace, TEMA), insan hakları örgütleri, savaş karşıtı örgütler vb.
4. Seçim ve seçim çeşitleri
Demokrasinin bir gereği olarak seçim, yöneticileri belirlemek için yapılan bir uygulamadır.
a) Çoğunluk sistemi: Seçime katılan partiler ya da adaylar arasında en çok oy alan seçimi kazanmış sayılır. İki türlüdür.
a1) Tek turlu (basit) çoğunluk sistemi: Bir seçim bölgesinde en fazla oy alan bir parti bütün milletvekilliklerini kazanır.
a2) İki turlu (mutlak) çoğunluk sistemi: Bir parti, birinci turda bir seçim bölgesinde oyların yarıdan bir fazlasını alamazsa ikinci bir oylama yapılır. İkinci turda en çok oy alan parti seçilmiş sayılır.
b) Nispi temsil sistemi: Yönetime katılan kesimlerin aldıkları oy oranında yönetimde temsilci bulundurma hakkını kazanmasıdır. Bu sistemde bir parti aldığı oy ölçüsünde milletvekili çıkarır. Bu sistem farklı görüş ve düşüncelerin mecliste temsil edilmesini sağladığından, halk iradesinin daha iyi yansıtılmasını sağlamaktadır.