Türklerde Sanat Konu Anlatımı
- İLK TÜRK DEVLETLERİNDE SANAT
Orta Asya Türk sanatının temeli ilk Türk devletlerinde görülen altı göçebe kültürüne dayanır. Göçebe yaşamı tarzını benimseyen Hunlarda ve Kök Türklerde taşınabilir sanat eserleri öne çıkarken yerleşik hayata geçen Uygurlar farklı eserler yapmışlardır.
Türkler sabit ev kültüründen haberdar olmalarına rağmen konargöçer yaşam tarzından dolayı çadırda yaşamayı tercih etmişler, bu da çadır sanatının gelişmesine neden olmuştur. Çadır geleneği, mimarinin yanında süsleme sanatını da etkilemiştir. Orta Asya’da Türklerin kullandıkları özellikle kağan çadırları süsleme bakımından daha zengin ve daha büyüktü. Otağlarda kumaş, keçe ve çadır üzerine aplike tekniği ile yapılmış kaplan ile dağ keçisi geyik gibi hayvanların mücadelelerini anlatan betimlemeler vardı.
Köktürkler döneminde anıt mezarlar (Tonyukuk, Kültigin ve Bilge Kağan mezarları) yapılmış ve bu mezarlarda dikdörtgen bir alan içinde, tören yolu ve bu yol üzerinde ölen kişinin yaptıklarını ve devletin durumunu anlatan kitabeler, çeşitli heykeller ve ortada bir sunak vardı.
Yerleşik yaşama geçen Uygurlar anıtmezarları, çadırdan esinlenerek kubbeli yapmışlardır. Karahohoça yakınlarındaki kubbeli anıt mezarları bu döneme aittir. Ayrıca kubbeli tapınaklarda (stupa) duvar ile kubbe arasındaki bağlantıyı sağlamak için üçgen kullanmışlardır. Selçuklu ve Osmanlı mimarisinde de kullanılan bu üçgenlere Türk üçgeni denir.
Uygurlar mimari alanda büyük gelişme göstermiş, birçok şehir kurup etrafını surlarla çevirmiş, evler, saraylar, Budist tapınakları inşa etmişlerdir. Hunlar ve Kök Türklerde bilinen kerpiç ve tuğladan yapılmış toprak damlı ev mimarisini Uygurlar geliştirmiştir. Bu dönemde yapılan manastır ve tapınaklar, Türk İslam devletlerindeki medreselere örnek olmuştur.
Kök Türkler döneminde heykel sanatı önemli gelişme göstermiş ve heykellerdeki yüz ve saç biçimi ile tarzı gerçeğe yakın bir şekilde yontulmuştur. Öldürülen düşmanları temsil eden balballar (bengü taş, baba taş ve kadın taş) balballar mezar taşı olarak günümüze yansımıştır. Uygurlar döneminde heykel sanatı gelişmiş; işlenmesi kolay alçı, toprak, ahşap, taş ve madenden eserler yapılmıştır.
Türk resim sanatının temeli Uygurlar döneminde atılmıştır. Uygurların tapınakları süslemek için yaptıkları duvar resimlerinde (fresko) insan yüzündeki duygular gösterilmiş ve portre sanatına geçiş yapılmıştır. Ayrıca kitapları süslemek için dini ve günlük hayatı resmeden minyatürler yapılmıştır. Minyatür sanatı Uygurlardan Moğollar aracılığıyla İran ve Anadolu’ya taşınarak Osmanlılara geçmiştir. Çini sanatının da Uygurlarda başladığı bilinmektedir.
Türkler; demircilik, dokumacılık, dericilik, maden ve ahşap işçiliği gibi el sanatları ile uğraşmışlardır. Yaptıkları eserlerde çeşitli hayvanları ve mücadele sahnelerini anlatan motifler vardır. Bu süslemeye hayvan üslubu denilir. Türk maden sanatının ilk örnekleri altın, gümüş, demir ve bronz gibi madenlerden yapılmıştır. Ham demirden çelik elde etmişler kılıç, kalkan, mızrak, ok uçları gibi eşyalar yapmışlardır. Türkler ahşap malzemeden ihtiyaçlarına göre sandalye, masa, dolap gibi ev eşyaları, mutfak takımları, göçlerde kullanılan araba ile at koşum takımlarını da ustalıkla yapmışlardır.
Türkler dokumacılık sanatında da gelişme göstermişler yünden keçe, çadır, çeşitli giysiler dokumuşlardır. Türklerde halıcılık sanatı da erken dönemlerden itibaren gelişme göstermiştir. Güney Sibirya’da Altay dağları eteklerindeki kurganlarda bulunan Pazırık Halısı, dünyanın en eski halısı olarak kabul edilmektedir. 1,9 m eninde 2 m boyunda olan halı, ince yün iplik kullanılarak Türk düğümüyle dokunmuştur. Desimetre kareye 3600 düğüm atılmıştır.
B.TÜRK-İSLAM DEVLETLERİNDE SANAT
1. Mimari
Türk-İslam sanatının temelleri Karahanlılar döneminde atılmıştır. Bu dönemin mimari eserleri diğer dönemlere örnek oluşturmuştur. Gazneliler Döneminde Hint ve İslam sanatları kaynaşmış, Büyük Selçuklular; Abbasi, Sasani ve Karahanlı sanat ve mimari geleneklerini geliştirerek yeni sentezlere ulaşmış ve Türkiye Selçuklu sanatına kaynak teşkil etmişlerdir.
a) Dini Mimari:
Türk-İslam devletlerinde yerleşik hayata geçişle birlikte imar faaliyetleri başlamış ve camiler başta olmak üzere medrese, kervansaray, köprü gibi pek çok eserler inşa edilmiştir. Karahanlılar’da camide kullanılan kubbe, önemli bir mimari unsur olarak öne çıkmıştır. Türk üçgeni kullanılmaya devam etmiştir. Büyük Selçuklularda büyük çapta camiler yapılmış ve eyvanlı tip cami modelini geliştirmişlerdir. Büyük Selçukluların İran’da yaptıkları Mescid-i Cuma camileri kubbenin önem kazandığı camilerdir. İslamiyet’in etkisiyle gelişen minare geleneği Türk-İslam sanatında önemli bir yere sahiptir. Minareler tuğlaların farklı dizilmesiyle, çeşitli bitki motifleriyle, geometrik desenler, çini süslemeleri ve kufi yazılarla süslenmiştir.
13.yüzyıldan itibaren Anadolu’da cami ve medreselerin giriş kapılarına çifte minare yapılmıştır. Çifte minareler devleti sembolize etmesi ve daha ihtişamlı görünmesi nedeniyle kullanılmıştır. Erzurum Çifte Minareli Medrese, Sivas Gök Medrese, Sivas Çifte Minareli Medrese bunlara örnektir. Osmanlı minareleri daha önceki dönemlere göre daha ince ve süslüdür.
İlk Türk-İslam devletlerinde anıt mezar ilk kez Karahanlılar döneminde Türbe Mimarisi şeklinde ortaya çıkmıştır. Selçuklularda anıt mezarlar türbe ve kümbet olmak üzere iki şekilde inşa edilmiştir. Konik veya piramit bir külahla örtülen mezarlara kümbet, kubbeyle örtülü olanına da türbe denir. Anadolu’da taş bol bulunduğu için anıtmezarlarda tuğlanın yerine daha çok taş kullanılmıştır. Başlangıçta tek olarak yapılan bu binalar daha sonra cami ve medreselere bitişik olarak inşa edilmiştir.
Dini mimarinin önemli unsurlarından biri de medreselerdir. Türk-İslam devletlerinde ilk medrese Karahanlılar zamanında yapılmıştır. Selçuklular medresede yeni bir tarz oluşturmuşlardır. Bu tipte yatılı öğrenci odaları ve dersaneler bir araya gelmiştir. Bu dönemin en önemli medresesi şüphesiz Nizamiye Medreseleri’dir. Beylikler ve Türkiye Selçukluları dönemi medrese mimarisi, temel olarak Büyük Selçuklu geleneğine dayanır. Anadolu medreseleri kubbeli ve eyvanlı olarak iki tip hâlindedir, daha küçük ölçülerde ve dikdörtgen şeklinde yapılmış olup süslemeli taç kapıya sahiptir. Kubbeli medreselerde avlunun üstü bir kubbeyle örtülüdür.
b)Sivil Mimari
Bu alanda ilk eser kervansaraylar ilk kez Karahanlılar zamanında yapılmış ve adına ribat denilmiştir. Güvenlik ve konaklama amacıyla yapılan ribatlar savunma duvarlarıyla çevrili, mescit, ahır ve odalardan oluşan bir yapıdır. Türkiye Selçukluları’nda kervansaraylar anıtsallıkları, planları ve süslemeleriyle ön plana çıkar. Han veya Sultan Han denilen bu yapılar avlulu kapalı ve karma olarak inşa edilmiştir. Avlunun ortasındaki köşk mescidiyle beraber kütüphane, revir, hamam, tamirhane gibi toplum ihtiyacına yönelik birçok bölüm de hanlarda yer almaktadır. Saraylar, Gazneliler döneminde daha fazla gelişme göstermiştir. Gazne saray planları daha sonraki dönemlere örnek oluşturmuştur.
Türkler Anadolu’ya gelirken Orta Asya ve İran’daki geleneksel mimariden etkilenerek konut mimarisinde yeni sentezler oluşturmuştur. İlk Türk evleri çadırın bir kopyası olarak inşa edildi. Çadırdaki düzen daha sabit sembollerle ev planına aktarıldı.
Beylikler Döneminde Mimari Alanda Gelişmeler Türkiye Selçukluları’nın Kösedağ Savaşı’ndan sonra dağılmasıyla birlikte Anadolu’da beylikler dönemi başlamıştır. Bu beylikler yaptıkları eserlerle Anadolu’nun Türkleşmesinde önemli rol oynamışlar ve Osmanlı mimari anlayışına da temel oluşturmuşlardır.
2.Süsleme Sanatı
Türk-İslam devletlerinde süsleme sanatı il Türk devletlerine göre değişiklik ve çeşitlilik göstermiştir. Uygurlardan beri kullanılan çini sanatı Karahanlılar ve Gaznelilerde de görülmektedir. Bu sanat beylikler döneminde de gelişimini sürdürmüştür. Çinilerde yazı ve geometrik şekiller kullanılmıştır. Türkler Anadolu’ya gelinceye kadar eserlerinde tuğla süslemeleri kullanmışlar, Anadolu’da taşın bol olması taş oymacığını da geliştirmiştir. Taş süslemelerde çift başlı kartal, kartal, kuş, ejder, aslan, geyik, melek, yıldız gibi figürler kullanılmıştır. Taş süslemenin yanında ahşap işçiliği yapıların pencere ve kapı kanatlarında, cami minberlerinde kullanılmıştır.
Resim konusundaki dini endişe minyatür sanatının gelişmesini sağlamıştır. İlk büyük Türk hattatı Amasyalı Yakut’un (XIII. yüzyıl) hat sanatının tüm kaidelerini ortaya koymasıyla Türk hat sanatının temelleri atılmıştır. Hat sanatı sadece kitaplarda değil seramik kaplar, madenî eşyalar ve mimari eserler üzerinde de görülmektedir.
3.El Sanatları
Büyük Selçuklular döneminde gelişen maden sanatı XII. yüzyılda Artuklular ve Selçuklular ile Anadolu’da varlığını sürdürmüştür. Oyma, kakma, kabartma gibi tekniklerin kullanıldığı bu sanat alanında kandil, şamdan, buhurdanlık gibi gündelik yaşama ilişkin birçok madeni eşyalar yapılmıştır.İlk Türk devletlerinden itibaren yaygın olan halı ve kilim dokumacılığı gelişerek devam etmiştir. Halıyı Anadolu’ya Türkler getirmiş ve halıcılık Orta Anadolu’dan Batı’ya yayılmıştır. Halılarda baklava, yıldız, bitki ve hayvan motifleri kullanılmıştır.
C.OSMANLI SANATI
Osmanlı sanatı, Selçuklu, İran ve Bizans sanatından da etkilenerek kendine has bir üslup oluşturmuş ve dünya sanat tarihinde kendisine müstesna bir yer edinmiştir.
1.Mimari
Osmanlı mimarisi, en çok Selçuklu mimarisinden etkilenmiştir. Çeşitli dönemlerde farklı özellikler gösteren Osmanlı mimarisi erken, klasik ve geç dönem olmak üzere sınıflandırılabilir.
a.Dinî Mimari:
Erken dönem Osmanlı mimari eserleri İznik, Bursa ve Edirne’de yapılmıştır. Dinî mimari alanındaki cami, medrese ve türbelerdir. Osmanlı Devleti bu dönemde Selçuklu Dönemi camilerini örnek almışlardır. Tek kubbeli, ters T planlı, çok ve merkezî kubbeli camiler ve Klasik Döneme geçiş camileri bu döneme ait örneklerdir. İstanbul’un Fethi’yle başlayan klasik dönemde Osmanlı mimarisi kendine has üslubunu oluşturmuştur. İlk kez merkezî kubbeli camilere yarım kubbeler eklemek ya da tek bir merkezî kubbe ile mekânı örterek geniş alan oluşturma amacı bir ölçüde gerçekleştirildi. Bu dönemin ilk örneği İstanbul Bayezit Camii’dir.
Osmanlı mimarisi, Mimar Sinan(1489–1588) ile en yüksek zirvesine ulaşmıştır. Yavuz, Kanuni, II. Selim ve III. Murad devirlerinde mimarbaşılık yapan Mimar Sinan, 300’den fazla eser yapmıştır. En önemli üç eseri; İstanbul Şehzadebaşı Camii çıraklık, İstanbul Süleymaniye Camii kalfalık, Edirne Selimiye Camii ustalık dönemi eserleridir. Bu dönem aynı zamanda büyük külliyeler devri’dir. Şehirler, merkeze yapılan külliyenin etrafında gelişme gösterdi. Bu dönemde Edirne, Amasya ve İstanbul’da yapılan külliyeler yapılmıştır.
- yüzyılda Mimar Mehmed Ağa Sultan Ahmed Camii’ni yapmıştır. İstanbul Eminönü Meydanı’ndaki Yeni Camii yüzyılda yapılan klasik eserlerdendir.
- yüzyılda Osmanlı Devleti ile Avrupa arasındaki yakın ilişkiler mimariyi de etkilemiş ve Batı sanatındaki Barok ve Rokoko tarzları Osmanlı mimarisinde kullanılmaya başlanmıştır. Valide Camii, Laleli Camii ve Nuruosmaniye Camii bu anlayışa örnektir. Bu yeni tarz Geç Dönem Osmanlı Mimarisi olarak adlandırılmıştır. Klasik Dönem Osmanlı medreseleri genellikle külliye içinde yer alırken bağımsız olarak yapılanları da vardır. Sahn-ı Seman ve Süleymaniye medreseleri en önemlileridir.
Osmanlı türbeleri daha sonraları çokgen gövdeli olarak inşa edilmiş, iç ve dış mekânda süslemelere yer verilmiştir. Mimar Sinan’la birlikte önü revakla örtülü türbeler yapılmıştır.
b.Sivil Mimari:
Osmanlı Devleti; kuruluşundan itibaren İznik, Bursa, Edirne ve İstanbul başta olmak üzere fethedilen yerlerde sivil mimariye de önem vermiştir. Bu yapıların başında saray, köşk, kervansaray, han, çarşı (bedesten), sebil (çeşme), hamam ve su kemerleri gelmektedir. Osmanlı Dönemi en önemli sarayı Fatih döneminde yaptırılan Topkapı Sarayı’dır. 380 yıl Osmanlı padişahlarının yaşadığı ve devletin yönetildiği merkez olmuştur.
Geç Dönem Osmanlı mimarisinde dinî alanda olduğu gibi sivil alanda da Batı etkisi görülmüştür. Sultan Abdülmecit döneminde Avrupa sarayları örnek alınarak Dolmabahçe Sarayı yaptırılmıştır. Sarayın mimarları Hacı Emin Paşa, Serkis Balyan ve Nikogos Balyan’dır. Sarayın süslemeleri barok, rokoko, ampir özelliklerini gösterir.
Türklerin farklı coğrafyalardan etkilenerek kazandıkları mimari tecrübeler zaman içinde kaynaşarak geleneksel Türk evini ortaya çıkarmıştır. Tüm Osmanlı topraklarında inşa edilen bu evler, bugün Balkanlarda ve Kırım’da görülmeye etmektedir. Osmanlı Devleti’nde ticaret yolları üzerinde kervansaraylar ve şehir merkezinde hanlar inşa edilmiştir. Osmanlı kervansarayları tuğla ve kesme taştan Selçuklu planına uygun biçimde yapılmıştır. Hanlar ise iki katlı olup alt katlarda depo ve ahırlar, üst katlarda yolcuların kalmaları için odalar bulunmaktadır.
Ayrıca şehirlerde ticaretin yapıldığı bedestenler yapılmıştır. Etrafı dükkânlarla çevrili olup üzerleri kubbeler ile örtülüdür. Bedestenler genellikle taştan yapılmıştır. Osmanlı Devleti egemenlik kurduğu Balkanlar, Kırım, Orta Doğu ve Kuzey Afrika topraklarında pek çok cami, köprü, tekke, han, hamam, kale gibi eserler yapmıştır.
2.Süsleme Sanatları
Osmanlı Devleti’nde minyatür sanatı gelişmiş pek çok sanatçı yetişmiştir. Nakkaş Sinan Bey(XV. yüzyıl), Matrakçı Nasuh(XVI. yüzyıl), Levni(XVIII. yüzyıl) bunlardan bazılarıdır. Bunların dışında hat, ebru tezhip, çinicilik, oymacılık ve ahşap işçiliği sanatları da çok gelişmiş ve birbirinden güzel eserler verilmiştir.
3.El Sanatları
Halıcılık, Osmanlı döneminde de gelişimini sürdürmüştür. Halılarda genellikle Selçuklularda kullanılan geometrik motifler yerini bitkisel motiflere bırakmıştır. Yün, pamuk ve ipekten halılar dokunmuştur. Osmanlılar altın, gümüş, bakır ve pirinçten tombak denilen altın kaplamalı eşyalar, minare âlemleri, ibrik, leğen, gümüş, bakır tepsiler ve benzeri mutfak eşyaları yapmışlardır. Osmanlılarda ciltçilik sanatı da gelişmiştir.
4.Müzik
Osmanlıda musikinin öğretilip icra edildiği yer Enderun mektebi, Mehterhane Mevlevi ve Bektaşi tekkeleriydi. Ayrıca Karacaoğlan, Köroğlu gibi halk şairleri de Türk sazı ile türküler söylerdi. XIV. ve XV. yüzyılda yetişen Safiyüddin Urme ile Abdulkadir Meragî, XVI. yüzyılda da Kırım Hanı Gazi Giray Han önemli bestekârlardandı. Bu dönemde Türk musikisinin başlıca aletleri ney, kemençe, çöğür, zil, zurna, kopuz, bağlama, davul, kös ve tamburdu.
XVII. yüzyılda ise Ömer Bey, Hafız Post Mustafa Itrî Efendi (ölümü: 1712) gibi önemli bestekârlar yetişti. Itrî, musikimize Neva-kar makamını kazandırdı. XIX. yüzyılın en önemli bestekârları İsmail Dede Efendi, Dellâlzade İsmail Efendi, Mehmet Zekai Dede, Hacı Arif Bey, Şevki Bey ve Tanburî Cemil Bey’di. Ayrıca 1826’da İtalyan Donazetti başkanlığında (1831) Mızıka-yı Hümayun kurulmuştur. 1908’de de Darülelhan (konservatuvar) kuruldu. Bunun yanında Osmanlı padişahlarından müzik ile uğraşmıştı. II. Murat, II. Bayezit, IV. Murat, II. Mustafa, III. Ahmet, III. Selim, II. Mahmut bunlara örnek verilebilir. III. Selim Suzi dilara makamını keşfetmiş ve besteler yapmıştır.
Ç. CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK SANATI
1.Mimari
- Meşrutiyet’in ilanından sonra başlayan milliyetçilik akımı, Osmanlı mimarlarını da etkilemiş ve Osmanlı mimarisini Batı etkilerinden kurtarmak isteyen mimarlar, I. Ulusal Mimarlık Akımı etrafında toplanmıştır. Bu akıma göre Selçuklu ve Osmanlıdan gelen mimari öğeler Batı tarzlarıyla birleştirilmelidir.
Bu dönemde yapılan eserlerde Klasik Osmanlı mimarisinde görülen sütun ve kemerler yeniden kullanılmış ve yapıların cephe, giriş ve köşeleri kubbelerle hareketlendirilerek, yapı planları Batı’dan alınırken süslemede Türk çinileri kullanılmıştır. Ali Talat Bey, Mimar Kemalettin Bey, Vedat Tek dönemin ünlü mimarları arasındadır.
1940- 1950 yılları arasında ortaya çıkan II. Ulusal Mimarlık Akımı Selçuklu ve Osmanlı geleneğini devam ettirmiştir. Bu dönemdeki sivil mimarlık özellikle Türk evinin etkisinde kalmıştır. Dönemin eserlerinden biri; Emin Onat ve Orhan Arda’nın yaptığı Anıtkabir’dir.
2.Müzik
Cumhuriyet Döneminde inkılâpların etkisiyle daha çok Klasik Batı Müziğine önem verildi. 1924 yılında müzik öğretmeni yetiştirmek için Musiki Muallim Mektebi kuruldu. Sanatçı yetiştirme işlevini de üstlenen kurum, daha sonra Ankara Devlet Konservatuvarı oldu. Müzik eğitimi için Avrupa ülkelerine öğrenci gönderildi. Öğrenimlerini devlet adına yurtdışında yapan Ulvi Cemal Erkin, Hasan Ferit Alnar, Ahmet Adnan Saygun, Necil Kazım Akses Türk sanat tarihinde Türk Beşleri olarak anılmıştır. Eserlerinde genellikle Batı müziği ilkelerini halk müziğinden gelen öğelerle birleştirmişlerdir.
3.Güzel Sanatlar
1883’te Sanayi-i Nefise Mektebi’nin kurulmasıyla başlayan heykelcilik Cumhuriyet döneminde önemli gelişmeler kaydetmiştir. Kurtuluş Savaşı ve inkılâpların konu alınarak çok sayıda Atatürk büstü ve heykelleri yapılmıştır. Henri Krippel, Pietro Kanonika yerli sanatçılardan Ratip Aşir Acudoğlu, Ali Hadi Bara, Zühtü Müridoğlu dönemin ünlü heykeltıraşlarıdır.
Minyatür sanatı XVIII. yüzyılda giderek etkinliğini kaybetmiş ve yerini resim sanatına bırakmıştı. Sultan Abdülaziz döneminde Avrupa’ya gönderilen ilk resim sanatçıları Türkiye’de resim sanatının gelişmesinde etkili olmuştur. Şeker Ahmet Paşa, Osman Hamdi Bey, Süleyman Seyyid Bey ve Hüseyin Zekai Paşa bu dönemde yetişen ünlü ressamlardır.
1883’te kurulan Sanayi-i Nefise Mektebi’nden (Güzel Sanatlar Akademisi) mezun olan İbrahim Çallı, Hüseyin Avni Lifij, Namık İsmail gibi kişiler Türkiye’de resim sanatının gelişmesinde önemli rol oynamışlardır.
1929’da Bağımsız Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği kurulmuştur. İlk kuşak ressamları Türk resim sanatında yeni bir dönemin öncüsü olmuş ve bu sanatın benimsenmesi için büyük çaba harcamışlardır. 1933’te resim sanatının Avrupa sanat akımları doğrultusunda gelişmesi gerektiğini savunan bazı ressamlar D Grubu’nu kurmuşlardır. Bu sanatçılar eserlerinde kübizmin etkisinde kalmışlardır.
4.Edebiyat
Cumhuriyet’in ilk yıllarında, daha önce Millî Edebiyat akımı etkisinde şiirler yazan Beş Hececiler, hece ölçüsüyle şiir yazmayı sürdürmüştür. Ayrıca Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Haşim, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Kutsi Tecer, Ahmet Muhip Dıranas gibi şairler de önemli eserler vermişlerdir.
1928’de Yedi Meşaleciler olarak bilinen topluluk ortaya çıkmıştır. Yine bu yıllarda Cahit Sıtkı Tarancı ile Fazıl Hüsnü Dağlarca dönemin diğer önemli şairleridir. Hikâye ve romanda; Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Reşat Nuri
Güntekin, Sait Faik Abasıyanık, Memduh Şevket Esendal ve Peyami Safa dönemin öne çıkan en önemli yazarlardır. Bu dönemde Türk Dil Kurumu kurulmuştur. Dilde sadeleşme çalışmaları hızlanmış; sürüp gelen dil tartışmaları olmuştur. Eserlerde Kurtuluş Savaşı, millî sorunlar ve halkın yaşam biçimi işlenmiştir. Sanatçılar, yapılan inkılâpları benimsetmeyi, halkı aydınlatmayı görev saymışlardır. Şiirde ise aruz vezninin yerini hece ölçüsü almıştır.